Pazar, Aralık 30, 2012



YENİ BİR YIL  YAKLAŞIRKEN  CANIM TÜRKİYEM!!.  F.MORAY                
Sevgili dostlarım ve kahraman silah arkadaşlarım, maalesef  olumlu gelişmelere hasret bir yılı daha geride bıraktık. Her geçen gün  ümitlerimiz biraz daha kırıldı.  Despotik uygulamalar ve  halkın geçim derdi  toplumda ruhsal rahatsızlıkları  hat safhaya çıkardı.
Kısacası sıkıntıların  ve acıların yüreklere kazındığı , ümitlerin ve   hayallerin yok edildiği   bir yılı daha geride bırakıyoruz. Yalancı sanıkların! İtirafları ciddiye  alınarak palas pandıras içeri atılan akil insanlar; mali ayarı yapılmış yazar kasaların akıl almaz taraflı yayınlarıyla  içeride tutulmaya devam edildi.. Dışarıda başsız bırakılan toplumun  üzerinde korku imparatorluğu kurularak  eli ve ayakları kırıldı.. Yani Akil başlar içeriye tıkılırken , eli ve ayağı kırılan toplum dışarıda   mücadele  edemez hale  getirildi…
Psikolojik harp/ Asimetrik savaş rüzgarları estirilerek  ülke insanı yıldırıldı , paçavraya  çevrildi. Büyük Orta Doğu projesiyle ( BOP)  yetinmeyen  sömürüyü ilke edinmiş AB-D  ülkeleri,  eli kanlı PKK’lı  canilerle! İşbirliği yaparak Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini (GOKAP)  yürürlüğe soktular.  Bunun devamında ise ; yine o iç ve dış mihraklar , zamanında atalarımızın  büyük  kurtuluş savaşı sonunda   toprağa gömdüğü   Sevr’i tekrar  ne yapıp edip  horlattılar..
 “Ne kadar tehlikeli olursan o kadar hayatın kısalır, ne kadar çok şey bilir ve bildiklerini ifşa edersen o kadar ölüme yaklaşırsın” ilkeleri gündemde tutuldu.. Bu sayede malum güçler!!! İktidar ve Muhalefeti kontrol altına alarak ,  ülke çıkarına icraat ve muhalefet yapamaz hale getirdi..
                                                           ***
Demokrasinin  güvencesi olan  Adalet kurumuna  gelince ;  parmaklarım klavyeye  gitmiyor inanın.  Adaleti sembolize eden   terazinin  tecellisi  can acıtıcıydı. Bir kefesinde  Güçlü olan!  Daha bir güçlü  kılınırken   ,diğer kefesinde  sözüne  itibar edilmeyen ve etkili olamayan   güçsüzler ordusu yaratıldı.  Gerçekleri dile getirenler hapishane köşelerinde olmadık zulme maruz bırakıldı. Hasta olanlar ölüme terkedildi.
**Yasalar adalet  kavramı  ve  insani duygular  hiçe sayılarak  uygulandı.**
Daha ne söyleyeyim sevgili dostlarım.. Masum insanlara  bu yaşatılanlar zulüm değil de nedir sorarım sizlere…

                                                              ***
Malumun tekrarı olan  Emniyet örgütümüz;  iktidarın saflarında tarihinde rastlamayacak şekilde TSK ‘ya alternatif  bir güç haline getirildi..
                                                                           ***
Medar-ı iftiharımız olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz   hakkında  sizlerle  geçen yıl paylaştığım düşüncelerimi  bu yıl da dile getirmeyi çok isterdim.  Ancak inanın bana  yazmaya gücüm yok.. Olumsuz gelişmelerden ötürü  içim yanıyor demekle yetiniyorum..
 Sonuç olarak ; Bir ülkenin Emniyeti, Adaleti, Silahlı Kuvvetleri ve  İlim İrfan yuvaları ; AB-D’ye  ve    mevcut iktidara destek verir hale gelmişse , o  ülkelerin demokratik, Laik ve sosyal hukuk devleti olması  ve  kalkınması   mümkün müdür?
Önümüzdeki yıllar İnşallah! Umutlarımızın, hayallerimizin  gerçekleşeceği yıllar olur.
Allah’tan umut kesilmez diyerek  yeni yılınızı  en samimi duygularımla kutluyorum.  
Sevgiyle ve esen kalınız..30  Aralık 2012 İZMİR….
 Fevzi MORAY

Pazartesi, Aralık 17, 2012


KAYBETTİĞİMİZ  İNSANLAR  VE  TOPRAKLAR…F.MORAY
Sevgili dost ve silah arkadaşlarım, uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar. Kısa zaman önce   adresime düşen ve önemsediğim bir iletiyi  bu gün sizlerle paylaşmak istedim. Aracı olan  Selman Gök adlı bir vatandaşımız…
                                             ***
Alıntı beni  1970’lerde  yaşadıklarıma aldı götürdü. İletide konu edilen  Karadenizliler  ile şu sıralar maalesef kaybetmekte olduğumuz  doğulu ve güney doğulu  kahraman yiğitlerimize girmeden önce  başımdan geçen çok duygulandığım ve  gururlandığım  bir  kaç yaşanmışlığı kısaca sizlerle  paylaşmak  isterim.

Anılarımın  sizleri sıkmayacağını ve sonuna kadar okuyacağınızı umuyorum..

Açıklamaya çalıştıklarımı  silah arkadaşlarımın   gönülden onaylayacağını biliyorum, ancak  derdim gerçek bilgiye  hasret  olan  sevgili dostlarımı aydınlatmaktır.

                                                         ***
Bir tarafta günümüzde masa başında dönen entrikalarla kaybetme noktasına geldiğimiz bir Kıbrıs var , diğer tarafta ise  1974’de  gerçekleştirdiğimiz, dünyaya örnek olan ve  tarihimizin sayfalarını onurlandıran muhteşem Kıbrıs Barış harekatı…

Şimdi anıma geçebilirim..

1974 yılında Kıbrıs harekatının  başlamasıyla birlikte SEFERBERLİK ilan edilmiş ,
o sıralar ben  Davut paşada  konuşlu 29 Mekanize Piyade Tümen’inde   bölük  komutanı idim...

Cengaver komuta kademesinin nezdinde yavru Vatan Kıbrıs’a çıkarma yapan askerlerimiz kısa süreli yaşadıkları heyecanı, başarılı ve dünyaca örnek alınacak Barış Harekatına dönüştürürken, bizler ise Ana vatanımızın kutsal Trakya topraklarında 2,5 ay süreyle  uyumadan   beklemiştik.

Oysa ,Türk oğlu Türk'ün hiç haz etmediği bir Muharebe şekliydi b e k l e m e k..

Yunanistan’ın  aşağıda açıklanan art niyetini  boşa çıkarmak için  Trakya'mızın kutsal topraklarında görevimizin başındaydık..

Bunu neden mi anlatıyorum?. Yukarıda belirttiğim gibi SEFERBERLİK  ilan edilmiş  ve ülkemizin her yöresinden – doğulusu/ batılısı/ kuzeylisi/ güneylisi- yiğit insanlarımız ellerinde Türk bayrakları  olduğu halde  sivil  olarak  sefer görev yerleri olan Trakya  hududuna  akın etmişlerdi. Vatanını seven ve  uğruna gözünü kırpmadan  canını teslim etmeye hazır  cengaverlere  inanın   lojistik destek verme gücümüz  kalmamıştı.. Demek istemem o ki,  kahramanlarımızı siperlerde silahsız ve teçhizatsız  bulundurmak  durumunda kalmıştık.

Bu arada Türk’ün vatan sevgisini ve yiğitliğini  ispatlamak açısından insana gurur veren tarihi bir olguyu  da yeri gelmişken  açıklayayım:
Seferberlik ilanıyla gelip silahsız ve teçhizatsız Trakya sınır boyunu beklemeye dayanamayan bazı kahraman Mehmetçikler, habersiz ana vatan topraklarından yavru vatan Kıbrıs’ta  savaşmaya gitmişlerdi. İŞTE TÜRK BUDUR…

Bizler  ise her an tetikte b e k l e r k e n,  Yunanlı askerlerin,  komutanları tarafından zincirlerle bağlandıkları siperlerden nasıl geriye kaçtıklarını görüyor, hadlerini bildirmenin hesaplarını yapıyorduk .
Şimdide  sıra Yunanistan’ın art niyetini ve  neden Trakya topraklarına  gittiğimizi açıklamama geldi. Kıbrıs Barış Harekatını 1963’de değil de 1974 yılında gerçekleştirmemizin  önemli bir  sebebi vardı. Zira bizler   o tarihte topyekun bir harekata  hazırdık.  Yunanistan  ise  1967’den 1974’de kadar Cunta- albaylar- yönetimindeydi.  Doğal olarak Milli Güç Unsurları ( MGU) da  oldukça  zayıflamıştı. Türk  ulusu ise ,  güçlü  olduğunda Yunanistan'ın  Milli Hedef ve Menfaatlerine ulaşmak için  neler yapacağını çok iyi biliyordu. Zira  bu ülkenin en büyük hedefi  Megali İdea idi. Kelime anlamı "Büyük İdeal, büyük fikir demektir” Kısacası ; büyük Yunanistan'ı  kurmayı hayal etmektedir.

Şimdi de  affınıza sığınarak başka bir tarihi gerçeği açıklamalıyım..." Barış döneminde savaş hazırlığı yapamayan bir  ulusun savaşı kaybetmesi kaçınılmazdır." Bu olmazsa olmaz savaş kuralıdır.. Darbe yapmış  bir ulusun , diğer bir anlatımla  asli görevlerinden   uzaklaştırılmış  bir silahlı gücün , ülkesini  dış güçlere karşı koruması imkansız hale gelir. Buda  Yunanistan’ın en önemli gücünü  kaybetmesi  demektir.

Yunanistan’ın nasıl ki  idealleri varsa , Türk Ulusunun da Milli Hedef ve Menfaatleri , diğer bir tabirle Kırmızı Çizgileri olacaktır. Bundan  tabii ne olabilir ki. Malumu veçhile  Batının şımarık çocuğu çevirdiği dolaplarda dünya birincisidir. Bir karış toprak vermemeye yeminli  Türk ulusu ise,    gözü pek ve  kahraman evlatları ile ayrılmaz bir bütünlük içerisinde  Trakya’yı  çok güçlü tutmaya kararlıdır.

 Malumunuz o  tarihlerde  harp silah , araç ve gereçleri teknolojik gelişimden yoksundu. Savaş uçaklarının   havadan ikmal yapma yetisi de bulunmuyordu. Bu nedenledir ki, uçaklarını  Yunanistan’dan kaldırıp Kıbrıs semalarında harekat icra etmesi mümkün olmamıştır..

Bu zafiyetini ortadan kaldırmak maksadıyla  ne yapacaktır? Tabii ki, Trakya'nın her hangi bir bölgesinden bir karış toprak ele geçirip, dünya desteğini  de yanına alarak , tarih boyunca yaptığı gibi,  savaşı masa başında kazanmayı hedeflemektedir.

Yurt savunması söz konusu olduğunda  vefakar Türk insanı ; dünyanın  hayretler içinde kaldığı birlik ve beraberlik örneğini tıpkı kurtuluş savaşında olduğu gibi  burada da veriyordu.  “Söz konusu vatan ise  gerisi teferruattır” ilkesini bir kez daha yaşatarak   düşmana korku, dosta ise  güven,  coşku  ve  gurur  veriyordu Türk askerimiz.

Yeri gelmişken Balyoz davasından tutuklu olan Değerli komutan   E. Orgeneral Ergin Saygun'un  " Türk Ordusuna Balyoz" adlı kitabında dile getirdiği yaşanmış bir anekdotu sizlerle paylaşmam gerekiyor.


Görev yaptığım Doğu Anadolu illerinden birinde tanıştığım Tahir  amca isimli köylü vatandaşımız bölünüp  birbirimize düşman oluşumuzu bakın nasıl dile getiriyor.. E.SAYGUN  


"-1974 yılında Kıbrıs harbi çıktığında ,elimizde Türk bayrakları traktörlere dolduk, Kaymakamlığa gittik. Hacca gitmek için yatırdığımız paraları Türk Silahlı Kuvvetlerine bağışladık ve Hacca gitmekten vazgeçtik. Yaşı tutan herkes askere yazılmak üzere dilekçe verdi.


-1993 yılında ise yine traktörlere dolduk, bu sefer elimizde Kalaşnikoflar ve PKK bayrakları Kaymakamlığı basmak için gittik; asker geldi, ateş açtı, bizde ateş açtık, iki taraftan da ölen ve yaralanan oldu.. Aradan geçen 19 yılda bize ne oldu? Neden bu hale geldik"

                                               
Sevgili dost ve kahraman silah arkadaşlarım, üzülerek belirtmeliyim ki, şimdilerde  iç ve dış düşmanlarımız el birliğiyle Türk insanını yozlaştırmış ve birbirini öldürmekten çekinmeyen azılı birer  caniye  dönüştürmüştür. Bu minvalde Büyük Orta Doğu (BOP) projesiyle birlikte  kaybettiğimiz  yiğitlerden sonra  o kutsal  vatan topraklarına  gidip nefeslenmemiz bile tehlikeye girmiştir ne yazık ki!!!!!!
En içten sevgi ve saygılarımla..
Fevzi Moray                            

Şimdi sıra esas konuyu siz değerli dostlarla paylaşmaya geldi.
Dikkatle ve altını çizerek okumanızı öneririm..


KARADENİZ YİĞİDİNİN   AĞIZINDAN ÇIKANLARLA SİZLERİ BAŞBAŞA BIRAKIYORUM.. YORUM SİZLERİNDİR.
Ben Karadenizliyim!
HİÇ BENZEMİYORUZ ASLINDA HEMDE HİÇ !
Lazca konuşma merakım hiç olmadı. 

Ana dilde Lazca isteğim olmadığı gibi.

Karadeniz diye adlandırılan topraklarda hep gurbeti yaşadım.

Bazen inşaatçı oldum, bazen hamal.

Bazen yurt dışına göç eden emekçi.

Bazen milletvekili, bazen mühendis.

Bazen kanun kaçağı, bazen asker, bazen ise polis olarak yaşadım yaşanılmaz memleketi.

Patika yollarla doludur yaşadığım yer. keçi yolu diye tabir edilen yolları hiç keleş ile dolaşmadım.

Pusu atmadım askere, polise.

Senin gibi açlığı iyi bilirim. Beraber yüklendik ülkenin en ağır yükünü.

Emekçileri oynadık nesiller boyu.

Sen susuzluktan yakınırken ben sellerin sürüklediği molozlar arasında kaybettiklerimin cesetlerini aradım.

Senin adın sınır kaçakçılığınla anılırken, ben yasa dışı silah kaçakçısı olarak tanındım.

Silah ürettim evimin ahırında, namlu taktım oyuncak silahlara.

Sen Irak, Suriye topraklarında gezinirken bende Gürcistan topraklarına uzanmışım ara sıra.

Bazıları bizi çok özdeş kabul eder.

Lazlar Kürt'ün deniz görmüşüdür der bilirsin.

Benziyor muyuz gerçekten?

Hem de çok, hem de hiç!

Benziyoruz; sen karnı burnunda anne adaylarını kızak ile hastanelere taşırken ben sırtımda taşıyorum. 

Benzemez miyiz? 

Ülkenin en ağır işlerini beraber sırtlandık. 

Sen beton dökerken ben duvarcılık yapıyordum. Sen duvar örerken ben demir döşüyordum.

Sen park simsarlığı yaparken ben gazinoları haraca bağlıyordum.
Benzemez miyiz? 

Senin çocukların ile benim çocuklarımın kaderi de aynı, aynı hastalıklardan kırılırlar, aynı hastalıklardan Sakat kalırlar, aynı eğitimsizlikten mağdur olurlar.

Benzemez miyiz hiç?

Sana ulaşma konusunda devletin nasıl geç kaldığını iddia ediyorsan benimde farkım yok bilesin.

Devleti hep Jandarma diye bilir yörem insanı.

Sizdeki gibi.

Benzemez miyiz?

Aynı gelenek yüzünden silahına sarılıp binleri öldürdük namus anlayışı gereği.

Silaha merakımız, silahı yaşamın parçası görme anlayışımız hep aynı.

Benzemez miyiz?

Çok benziyoruz çok.

Kürtler, Lazların deniz görmemişidir!

Ne kadar doğru değil mi?

Hiç benzemiyoruz aslında.

Hem de hiç!




Ana dil hiç sorun olmadı benim için, bahane de olmadı .
Kültürel haklar gerekçesi ile hiç cana kıymadım ben.
Hiç pusu atıp mayın döşemedim körpe delikanlılara, yiğitlere. vatan için görev yapanlara.
Hiç işyeri yakmadım.

Hiç kepenk kapatmadım insanların yüzüne.
Hiç yollara düşüp caniliği, canileri savunmadım.
Hiç Mehmetçik ile puştu bir tutmadım, yakıştıramadım vicdanıma.
Hiç benzemiyoruz hiç!

Çanakkale'de bende öldüm.
Yetmedi Pontus çeteleri ile mücadelede öldüm.
Ruslara karşı öldüm.
Yetmedi Kore de öldüm, Kıbrıs’ta öldüm.
Bunu iğrenç ayrılıkçılık anlayışına kılıf uydurmak için malzeme konusu yapmadım.

Nereden bilebilirim ki Çanakkale'de ölen atalarımın şimdilerde yapmaya çalışacağım ayrılıkçılığa anlayış gösterebileceklerini ki!
Zafere ulaşmak için her yol mubah demedim, diyemedim.
Çocuklarımı sokaklarda taş atsınlar, barikat kursunlar diye yollamadım.
Bayrakları çiğnesinler, Milli Marşı söylemesinler diye öğütlemedim.
Lazlığımı Türklüğümün önünde görmedim hiç bir zaman.
Ben dağa çıkmadım
.
Ülke ülke dolaşıp vahvahlarımı anlatmadım.
Bir oğlumu dağa bir oğlumu üniversiteye birini askere yollamadım.
Devlete vergiden kaçıp eşkiyaya haraç vermedim. Ekmeğine yağ sürmedim.
Gece dağda gündüz kurumda olmadım. hastaneleri basmadım, okulları yakmadım, şantiyeleri havaya uçurmadım.

''ÇÜNKÜ BEN YEDİĞİM EKMEĞE HİÇ İHANET ETMEDİM..BİZİM İÇİN TEK BAYRAK, TEK DİL,TEK VATAN ..BİZ KARADENİZ ÇOCUĞUYUZ.
Selman Gök aracılığıyla….