Çarşamba, Mart 12, 2025

 

                                                


                                                         AYŞEN GRUDA

“Ayşen GRUDA'dan Müzik Tutkusuna uzanan,  Hatıralar, Sanat ve Bir Ömür”

Bana ulaşan yukarıdaki  paylaşım içimi burktu. Bir anda 1960'lı yıllara gittim. O günler ne kadar anlamlıydı! Fakirdik ama ruhsal zenginliğimizle bu eksikliği kapatıyorduk. Şimdilerde ise gidişat hiç iç açıcı görünmüyor!.

Yukarıdaki Metni Kısaca Değerlendirmem Gerekirse:
Merhum Ayşen Gruda, topluma mal olmuş önemli bir sanatçıdır. Söz konusu paylaşım, hayatın belirsizliğine ve ölümün beklenmedik bir anda gelebileceğine dair derin bir mesaj veriyor, insanlığa!

O nedenle bana göre  Ayşen Gruda’nın verdiği bu mesaj duygu yüklü ve insanlara empatiyi, sevgiyi ve değer vermeyi hatırlatan anlamlı bir öğüt niteliğindedir.

Bugünleri Değerlendirmek Gerekirse:
Adaletsizlikler ve toplumu derinden yaralayan uygulamalar nedeniyle kendimizi çaresiz hissediyoruz. Bir millet olarak Atatürk gibi bir liderin yeniden başımıza geçmesini bekler olduk. Şartlar nedeniyle umudumuzu duaya bağlarken, bu Mübarek Ramazan ayında bir Hitit duası ile seslenmek istiyorum, siz, sevgili dostlarıma..

"Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET ver, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR ver, ikisi arasındaki farkı bilip en doğru kararı vermek için ise bana AKIL ver."                                                                                     

Hatıralara, Sanatla Bütünleşen Bir Ömre Ve Ayşen Gruda Gibi Aktiviste dair bir şeyler söylemek gerekirse:  
Yaşamda başarılı olmak için fiziksel ve ruhsal enerjinin bir arada olması gerektiğine inanıyorum.. Ruhsal enerjisi tükenen bir neslin yaşam enerjisi de tükeniyor!

 Ne yazık ki uzun zamandır bu enerjiyi arar olduk.

Bu yazıda neden Ayşen Gruda'yı örnek verdiğime dair kısaca bir açıklama yapmak isterim.

Domates Güzeli lakaplı  Ayşen Gruda ile İstanbul, Kadıköy, Moda'da, Hacı Şükrü Sokağı'nda oturuyorduk. Çocukluk arkadaşlığımız çok iyiydi. Abisi Aypak Erman ile daha da yakındık. Devre arkadaşım Suat Tansu'nun oturduğu  binanın en alt katında kiracıydılar.

İleti adresime düşen  paylaşıma uzun uzun bakarken, 1960'lı yıllara daldım. Ne güzel yıllardı, ne güzel günlerdi!..

Şimdilerde dostlarım bana "Hatıralarını neden resimlerle taçlandırmadın?" diye serzenişte bulunuyorlar.

Bu nedenledir ki;  Edip Akbayram, Barış Manço, Ahmet Selçuk İlkan, Erol Evgin, Emel Sayın, Ajda Pekkan, Orhan Gencebay, Selami Şahin ve daha nice değerle birlikte unutulmaz anılar biriktirdiğimi anlattığımda inanmakta tereddüt edenlere hak veriyorum.

Bu İhmalkarlığım Nedeniyle  Siz, Dost Ve  Okurlarımdan  Özür Diliyorum.

Sanattan beslenen toplumların her konuda ne kadar başarılı olduğu ve olacağı (!)  tarihi bir tespittir.

Bu düşünceden hareketle zamanında (2016 yılında) kaleme aldığım, çeşitli gazetelerle ve  siz sevgili dostlarımla, okurlarımla paylaştığım “Mesleğimdeki Başarımın Sırrı: Güzel Sanatlara Olan Tutkumdur.” başlıklı yazımın önemsediğim bir bölümünü  aktarmamın sayısız faydaları olacağına inanıyorum.  

 Sevgili okurlarım, sürekli memleket meselelerine odaklanmanın insanlığa faydadan çok zarar verdiğine ve ruhsal sağlığımızı bozduğuna inanıyorum. Arada bir de olsa hayatımızı sanatsal faaliyetlerle renklendirmenin sayısız faydaları vardır.

Dünya tarihine damga vuran devlet ve bilim adamlarının yaşamlarına baktığımızda, güzel sanatlarla ilgilendiklerini görürüz. Atatürk ‘Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur’ sözüyle bu gerçeği vurgulamıştır.”

2019 yılında kaybettiğimiz Türk tiyatrosu ve sinemasının unutulmaz ismi Ayşen Gruda'yı, kahkahalarımıza kattığı neşe ve sahnedeki eşsiz zarafetiyle saygı ve özlemle anıyorum.

“İnsanlığın güzel sanatlarla beslenmesi dileklerimle.” Fevzi Moray 12 Mart 2025                                                                 

                                        “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çarşamba, Ocak 22, 2025

“Bir kıvılcım olarak gidiyorsunuz, meşale olarak döneceksiniz” Mustafa Kemal Atatürk.

 

                                                  

 

Geleceğe Umut Taşıyan Bir Kıvılcım,  Bu Coğrafyada Bir Aleve Dönüşür.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir kıvılcım olarak gidiyorsunuz, meşale olarak döneceksiniz” veciz sözünü rehber edinerek, bu gençler dünya çapında aKara Harp Okulu 1968 mezunu değerli devre arkadaşım Ümit ve saygıdeğer eşi Jale Önen’in oğlu Mert Önen ve ekip arkadaşlarının Almanya’da kurdukları “Bir Dünya Kıvılcım” derneği, hepimiz için büyük bir ilham kaynağı oldu.ydınlanma ve toplum farkındalığı yaratmaya yönelik projeleriyle geleceğe umut taşımaya devam ediyorlar.

18 Ocak 2025 tarihinde dernek başkanı Gözde Kara Günaydın’ın Fatih Altaylı ile TEKETEK Bilim programında yaptığı uzun ve derinlikli sohbet, hem derneğin vizyonunu hem de geleceğe dair umutlarımızı pekiştirdi.

Bu anlamlı girişim, sadece kurucuların değil, hepimizin evlatları için bir ilham kaynağı niteliğinde!

Aşağıda paylaştığım videoyu izlerken çok heyecanlandım, çok duygusallaştım. “Yeni bir ümit mi doğuyor ne?” diye düşünerek sevgi gözyaşlarıma hakim olamadım.

. Bu nedenle sevgili evladımız Mert Önen ve arkadaşlarını yürekten tebrik ediyorum. Birer, Gazi Mustafa Kemal Atatürk sevdalısı olarak çıktıkları bu meşakkatli yolda başarılarının katlanarak artmasını diliyorum. İnşallah bu kıvılcım, ışığını tüm dünyaya yayarak Atatürk’ün işaret ettiği meşaleye dönüşür.

Atatürk’ün Türk Gençliğine Güveni: Sadi Irmak’ın Anısı:

Atatürk’ün Türk gençliğine ne kadar güvendiğini hatırlatan yaşanmış bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Atatürk, Sadi Irmak’ın isminin yanına “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye not düşüyor. Ancak Sadi Irmak gitmek ya da gitmemek konusunda kararsız kalıyor. O zaman yaşadığı bu çıkmazı şu sözlerle anlatıyor:

“Vakit geldiğinde ise Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı? Tam gitmemeye karar verdiğim ve geri döndüğüm sırada bir posta dağıtıcısı ismimi çağırdı: ‘Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.’‘Benim’ dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: ‘Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. İmza: Mustafa Kemal.’

Okuyunca düşüncelerimden olağanüstü utandım. ‘Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme’ dedim. Düşünün, 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü‘nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemi temsilen başbakanlık yaptım.”

Ayrıca zaman bulursanız, aşağıdaki linkten Gözde Kara Günaydın’ın Fatih Altaylı ile TEKETEK Bilim’de yaptığı ve 47 dakika süreli uzun ve derinlikli sohbetini takip etmenizi şiddetle öneririm. Bu sohbet, derneğin vizyonunu ve geleceğe dair umutlarımızı pekiştiren nitelikte..

Fatih Altaylı ile TEKETEK Bilim Programı

         “Ne Mutlu Türküm Diyene!”




Salı, Aralık 10, 2024

İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NE/ İZMİR

 

İZSU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NE/ İZMİR

İZSU Genel Müdürlüğü'ne gönderdiğim dilekçem EK- A ile sunulmuştur.

 

Ancak cevap Narlıdere İZSU Şube Müdürlüğü'nden (Beytullah Taştan tarafından) verilmiş olup  aşağıda yer almaktadır. Bu cevaba ilişkin olarak, İZSU Genel Müdürlüğünüzden bazı hususlarda açıklama talep etmekteyim.

 

Narlıdere Şube Müdürlüğü'nce gönderilen cevapta, “Ölçü ve Ölçü Aletleri Muayene Yönetmeliği” esaslarına aykırı olduğunu düşündüğüm bazı noktalar bulunmaktadır.

 

Bu nedenle aşağıda yer alan sorularımın  yetkin birim olarak tarafınızdan yanıtlanmasını rica ediyorum:

 

          1-Ölçü ve Ölçü Aletleri Muayene Yönetmeliği’nin 9. maddesi (b) fıkrası, sayaçların periyodik muayenesinin 10 yılda bir yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak bu periyodik muayene, sayacın doğru ölçüm yapıp yapmadığının kontrol edilmesine yöneliktir ve sağlam bir sayacın değiştirilmesi gerekliliğini doğrudan kapsamaz.

 

Buna rağmen, Narlıdere Şube Müdürlüğü'nün yönetmeliğe ters düşen cevabi metni aşağıda olup şu şekildedir:

“Adresinizde takılı olan 4604010457 seri numaralı sayacın testi sağlam olarak sonuçlanmıştır.”
Bu ifadeye rağmen, sağlam olduğu beyan edilen sayaç neden değiştirilmiştir?

2.      21 Aralık 2024 Cumartesi günü, evde bulunmamıza rağmen, tarafımıza hiçbir

bilgilendirme yapılmadan ve iletişim kurulmadan, sağlam olduğu ifade edilen su sayacımız neden değiştirilmiştir?

 

İZSU Genel Müdürlüğü'nden talebim, vereceğiniz cevapta bu çelişkili uygulamaların dikkate alınmasıdır. Bu konuda tarafıma detaylı bir açıklama yapılmasını ve maddi, manevi mağduriyetimin giderilmesini arz ederim.

Saygılarımla,
Fevzi MORAY


İZSU NARLIDERE ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNÜN  VERDİĞİ CEVAP:

Sayın Fevzi Moray,

İlgili talebiniz üzerine, Narlıdere İlçesi Yenikale Mahallesi Sütçüler Caddesi No. 134 D. 2 adresindeki aboneliğinize ilişkin yapılan inceleme neticesinde, aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir:

1.      09/12/2024 tarihinde, damga süresini (10 yılı) doldurduğu için 3516 Sayılı Ölçü ve Ölçü Aletleri Muayene Yönetmeliği’nin 9. maddesi gereği 4604010457 numaralı sayaç sökülerek yerine 5022503553 seri numaralı yeni (sıfır endeks) bir sayaç takılmıştır.

2.      Sayaç değişimi, yönetmeliğin 9. maddesi (b) fıkrasındaki “Elektrik, su ve gaz sayaçlarının periyodik muayenelerinin 10 yılda bir yaptırılması zorunludur.” hükmüne dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Damga süresi dolmuş sayaçların değiştirilmemesi durumunda, yönetmeliğin 6. maddesi uyarınca idari ve cezai işlemler yapılması gerekmektedir.

3.      Abonelerimizden sayaç değişim ücreti talep edilmemekte, ancak sökülen sayaçların test ve ayar ücreti tahsil edilmektedir. Ayrıca yeni sayaç montajı sonrası oluşan tüketim bedelleri faturalara yansıtılmaktadır.

4.      Adresinizde takılı olan 4604010457 seri numaralı sayacın testi sağlam olarak sonuçlanmıştır. Bu sayaç üzerindeki 17.11.2024 ile 09.12.2024 tarihleri arasında kullanılan 22 günlük 5 m³ tüketim karşılığı 190,58 TL bedel tahakkuk ettirilmiştir. Ayrıca şu işlemler yapılmıştır:

o 2024 yılı için belirlenen tamir ve ayar ücreti: 550,14 TL

o Sayaç değişim bedeli: 446,50 TL

o Yeni takılan sayaçtan kaynaklanan 12 günlük 2 m³ tüketim bedeli: 162,85 TL

o Geçmiş dönem yuvarlama alacağı: -0,40 TL
Toplam fatura bedeli: 1.549,00 TL

5.      Aralık 2024 dönemine ilişkin faturanızda herhangi bir tahakkuk hatası bulunmamaktadır.

Bilgilerinize sunar, iyi günler dileriz.

İZSU Narlıdere Şube Müdürlüğü
Telefon: 0 (232) 293 71 40

 

 

“TÜRKİYE, BİR ZAMANLAR KÖY ENSTİTÜLERİYLE KIRSALI KALKINDIRAN ÜLKEYDİ!” İkinci(2) Bölüm

Birinci bölümde "Atatürk Döneminde Eğitim: Şahlanıştan Gerilemeye Uzanan Süreç" başlığı ile eğitim ve öğretim kurumunun kimler tarafından geriletildiğiyle ilgili çarpıcı tespitleri sizlerle buluşturmuştum.

 

 

 

“TÜRKİYE, BİR ZAMANLAR KÖY ENSTİTÜLERİYLE KIRSALI KALKINDIRAN ÜLKEYDİ!” İkinci(2) Bölüm.

 

Bu bölümde ise Eğitim Sektörünün karşısında olan çok daha önemli gelişmelerin adı konacaktır. Nedir o dediğinizi duyar gibiyim. 

Kısaca söyleyeyim. 

 Kırsal kesimde yaşayan ve eğitim imkânlarından yoksun olan çocuklara eğitim veren, bu öğrencileri hem akademik hem de tarımsal ve teknik konularda yetiştirerek köylere öğretmen olarak geri dönmelerini sağlayan Köy Enstitülerinin küresel çetenin baskılarıyla neden, 1956 yılında KAPATILDIĞINI tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğini bilmek hakkımızdır diye düşünüyorum. Köy Enstitüleri’nin kapatılma gerekçelerine şimdi göz atabiliriz. 1950'de Demokrat Parti'nin (DP) iktidara gelmesiyle birlikte Köy Enstitüleri’nin kapatılma sürecine hız verildi. Enstitülerin kapatılmasıyla ilgili gerekçeler arasında, Türkiye’de bulunan köy enstitülerinin "SOLCU" ya da "KOMÜNİST" düşüncelerin merkezi haline geldiğine dair suçlamalar dile getiriliyordu! 

Kimlerin direktifiyle!? 

Küresel Batının tabii ki! 

Önemi nedeniyle konuyu biraz açalım!. 

Yıl, 1952’yi gösterirken, Türk Ulusunun üzerinde oynanan oyunların fitili NATO’ya girişle birlikte ateşleniyordu! NATO demişken NATO’ya giriş şartlarından bahsetmezsek olmaz. Unutmayınız yıl : 1952! Küresel Batının öne sürdüğü şartlar çok ilginç ve düşündürücü! 

1-NATO’ya girmek istiyorsan önce Kore’de savaşacaksın! 

 “Mealen; bu savaşta silahlı kuvvetlerinizi insan deposu olarak kullanacağım!” 

2-Türkiye’de Dini Eğitim ve Din devletine dönüşüm şartı getirilecektir! Çünkü dönemin yeni hükümeti (DP) , enstitülerin eğitim ve öğretim anlayışını, küresel batı ile ortak olan siyasi politikalarına uyumsuz görüyordu! 

“Neden ACABA!” Ünlem koyduğum deyimi biraz açayım. Köy Enstitüleri'nin amacı, kırsal kesimde eğitim ve kalkınmayı artırmak olsa da, toprak ağaları ( Adnan Menderes başta olmak üzere !) ve muhafazakâr çevreler bu kurumun köylüleri bilinçlendireceğini ve bu bilinçlenmenin köylüleri kendilerine karşı harekete geçirebileceğini düşünerek enstitülerin varlığından rahatsızlık duyuyorlardı! Yani mealen, küresel çeteyle aynı dil ve düşüncede birlik halinde hareket edeceklerini beyan ediyorlardı. Günümüzde ise yukarıdaki görüşü destekleyen profesör unvanlı Bülent Arı, 21 Mart 2016 tarihinde Aktif Haber’de bakınız, nasıl bir açıklama yapıyor!? Açıklamasında “Okuma Oranı Arttıkça Beni Hafakanlar Basıyor. Türkiye’nin Geleceği İçin Cahil Nesillerin Gerektiğini Ve Daha Yararlı Olacağını” dile getiriyordu! Bu görüşüyle; medeniyetin kapılarını açan Eğitim Enstitüleri’nden nefret ettiğini televizyonlardan gözümüzün içine bakarak söylüyordu! 21YY’da bu görüşüyle Prof. Dr. Bülent Arı, kamuoyunun çok büyük tepkisine neden olmuştur. Eğitim ve öğretim camiasının yüceliğine yakışmayacak suçlamalarına karşı aldığı cezalar, akıl durduracak, hayal kırıklığı yaşatacak türdendir. Bu tartışmalı ifadelerinden sonra Arı, görev yaptığı Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden istifa etmiş ve ceza alacağı yerde adeta ödüllendirilerek eğitim kurumunun beyni olan YÖK’ün Denetleme Kurulu Üyeliği'ne atanmıştır. Anılan kişinin vukuatları bununla da sınırlı değildi. Konumuz “ Türkiye’de Eğitim Sistemi” olunca bu kişinin şahsi suçlarını merak edenler arama motorundan geniş kapsamlı bilgi alabilirler. Ancak kısaca belirtmek gerekirse, Bülent Arı'nın akademik kariyerinin yanı sıra, pek çok yüz kızartıcı şahsi olaylarla da ilişkilendirildiğini bilmenizi isterim. İkinci (2) bölümün sonu…Devam edecektir. 

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

Pazar, Aralık 01, 2024

 

 Birinci bölümde "Atatürk Döneminde Eğitim: Şahlanıştan Gerilemeye Uzanan Süreç" başlığı ile  eğitim ve öğretim kurumunun  kimler tarafından geriletildiğiyle ilgili çarpıcı tespitleri sizlerle buluşturmuştum

“TÜRKİYE, BİR ZAMANLAR KÖY ENSTİTÜLERİYLE KIRSALI KALKINDIRAN ÜLKEYDİ!”
İkinci(2) Bölüm

Bu  bölümde ise  Eğitim Sektörünün karşısında olan çok daha önemli gelişmelerin adı konacaktır. Nedir  o dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca söyleyeyim.

Kırsal kesimde yaşayan ve eğitim imkânlarından yoksun olan çocuklara eğitim veren, bu öğrencileri hem akademik hem de tarımsal ve teknik konularda yetiştirerek köylere öğretmen olarak geri dönmelerini sağlayan   Köy Enstitülerinin  küresel çetenin baskılarıyla  neden,  1956 yılında KAPATILDIĞINI  tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğini bilmek hakkımızdır diye düşünüyorum.

Köy Enstitüleri’nin  kapatılma  gerekçelerine  şimdi göz atabiliriz.

1950'de Demokrat Parti'nin (DP) iktidara gelmesiyle birlikte Köy Enstitüleri’nin kapatılma sürecine hız verildi.

Enstitülerin kapatılmasıyla ilgili gerekçeler arasında, Türkiye’de bulunan  köy enstitülerinin "SOLCU" ya da "KOMÜNİST" düşüncelerin merkezi haline geldiğine dair suçlamalar dile getiriliyordu!

Kimlerin direktifiyle!?

Küresel Batının tabii ki!

Önemi nedeniyle konuyu biraz açalım!.

Yıl, 1952’yi gösterirken,  Türk Ulusunun üzerinde  oynanan  oyunların fitili NATO’ya  girişle  birlikte  ateşleniyordu!

NATO demişken NATO’ya giriş şartlarından  bahsetmezsek  olmaz.

Unutmayınız  yıl : 1952!  Küresel Batının  öne sürdüğü şartlar çok ilginç ve düşündürücü!
1-NATO’ya girmek istiyorsan  önce Kore’de savaşacaksın!  “Mealen; bu savaşta  silahlı kuvvetlerinizi insan deposu olarak kullanacağım!”

2-Türkiye’de Dini Eğitim ve Din devletine dönüşüm şartı getirilecektir!

Çünkü dönemin yeni hükümeti (DP) , enstitülerin eğitim ve öğretim anlayışını, küresel batı ile ortak olan  siyasi politikalarına  uyumsuz  görüyordu!

“Neden ACABA!”
Ünlem koyduğum deyimi   biraz açayım.


Köy Enstitüleri'nin amacı, kırsal kesimde eğitim ve kalkınmayı artırmak olsa da, toprak ağaları ( Adnan Menderes başta olmak üzere !) ve muhafazakâr çevreler  bu kurumun köylüleri bilinçlendireceğini  ve bu bilinçlenmenin köylüleri kendilerine karşı harekete geçirebileceğini düşünerek  enstitülerin varlığından rahatsızlık duyuyorlardı!

Yani mealen,  küresel çeteyle aynı dil ve düşüncede birlik halinde hareket edeceklerini beyan ediyorlardı.

Günümüzde ise  yukarıdaki  görüşü destekleyen   profesör  unvanlı  Bülent Arı,  21 Mart 2016 tarihinde Aktif Haber’de bakınız, nasıl bir açıklama yapıyor!?

Açıklamasında “Okuma Oranı Arttıkça Beni Hafakanlar Basıyor. Türkiye’nin Geleceği İçin Cahil Nesillerin Gerektiğini  Ve Daha Yararlı Olacağını”   dile getiriyordu!
Bu görüşüyle; medeniyetin kapılarını açan  Eğitim Enstitüleri’nden nefret ettiğini  televizyonlardan gözümüzün içine bakarak  söylüyordu!
21YY’da  bu görüşüyle  Prof. Dr. Bülent Arı, kamuoyunun çok büyük tepkisine neden olmuştur.
Eğitim ve öğretim camiasının yüceliğine  yakışmayacak suçlamalarına karşı aldığı cezalar,  akıl durduracak, hayal kırıklığı yaşatacak türdendir.
Bu tartışmalı ifadelerinden sonra Arı, görev yaptığı Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden istifa etmiş ve ceza alacağı yerde  adeta ödüllendirilerek  eğitim kurumunun beyni olan YÖK’ün  Denetleme Kurulu Üyeliği'ne atanmıştır.

Anılan kişinin vukuatları bununla da sınırlı değildi. Konumuz  “ Türkiye’de Eğitim Sistemi” olunca  bu  kişinin şahsi suçlarını merak edenler arama motorundan  geniş kapsamlı bilgi alabilirler.
Ancak kısaca belirtmek gerekirse, Bülent Arı'nın akademik kariyerinin yanı sıra,  pek çok yüz kızartıcı şahsi olaylarla da  ilişkilendirildiğini  bilmenizi isterim. İkinci (2) bölümün sonu…Devam edecektir.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.


Değerli büyüklerim ve kıymetli okurlarım, ülkede akılcı eğitim ve öğretim sona erdiğinde ne demokrasi kalır ne de Atatürk’ün büyük uğraşlarla bize emanet ettiği tüm ilkeler!

 

Sessiz ve tepkisiz kalmanın sonuçlarını  aklımdan bile geçirmek istemiyorum, inanın bana.

Bu konuda , geniş kapsamlı yayınlarımı birkaç bölümde sunmak istiyorum.

Gerçekleri buluşturacağım  her  bölüm, büyük bir titizlikle çalışılarak sizlere sunulacaktır.

"Ne mutlu Türk’üm diyene!"

 

"ATATÜRK DÖNEMİNDE EĞİTİM: ŞAHLANIŞTAN GERİLEMEYE UZANAN SÜREÇ"   Birinci bölüm.                                     

   Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici, ilimdir, fendir. İlim ve fen dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır.Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 

Bu söz  22 Eylül 1924 tarihinde Samsun'da yapılan bir öğretmenler toplantısında bizzat  Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiştir.  Genellikle onun eğitim ve bilime verdiği önemi vurgulayan bir ifade olarak ta tarihe geçmiştir.

 Aynı zamanda bu söz, Atatürk’ün, AKLI  esas alan bir medeniyet anlayışına bakış açısını gösteriyor.  Şimdi,  yıllardır içimizi  kanatan bir yara olan Öğretmenler Günü ve Eğitim Sistemi’nin dününe  ve günümüzdeki  uygulama esaslarına göz atma zamanıdır, diye değerlendiriyorum.

                                                           xxxx   

  Türkiye, Bir Zamanlar Köy Enstitüleriyle Kırsalı Kalkındıran Ülkeydi!”                                       

 Son yıllarda Türkiye'de eğitim sisteminin tarikatların etkisi altına girdiği ve bilimsel temellerden uzaklaşarak daha geleneksel uygulamalara yöneldiği yönünde eleştiriler artmıştır.

Bu durum, Laik Eğitim anlayışının zayıfladığı ve eğitimin dinselleştiği endişelerini beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de Eğitim örgütümüzün  içinin, nasıl ve kimler tarafından boşaltıldığını  görmemiz için, aşağıda önemsediğim  konuların sonuçlarına   maddeler  halinde   kısaca açıklık getirmeye çalışayım.

 

Tarikatların Eğitimdeki Rolü: Önemlidir,  Bilinmeli   Ve Üzerinde Durulmalıdır!

 

Eğitim İş Sendikası Kemalpaşa Temsilciliği Başkanı Salih Topuk, 2022 yılının Aralık ayında medya kronik adlı haber sitesinde Türkiye'de eğitim sistemi içinde yer alan tarikatların çocuk istismarına  neden olduğunu belirtiyor!

Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu tarikatlarla yaptığı anlaşmaların çocukların güvenliğini tehlikeye attığını da vurguluyor!​​

 

Laiklik ve Eğitim:

 

Ayrıca Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay  ise,  18 Aralık 2023 tarihinde  Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in Meclis Genel Kurulu'nda  Laiklik  karşıtı sözlerine  tepki gösteriyor!  

 

Prof. Dr. Esergül Balcı ise AK Parti iktidarının 2002'den itibaren din ağırlıklı eğitim politikası izlediğini, ancak 2007'ye kadar bunun belirgin olmadığını belirtiyor!

 

Balcı  sözlerine devamla , eğitim sisteminin bilimsellikten uzaklaştığını ve bu durumun Türkiye'nin Laik ve Bilimsel Eğitim anlayışından sapmaya işaret ettiğini söylüyor!​​

 

Eğitimde Dinselleşme Eleştirileri:

 

Eğitim politikası alanında uzmanlığıyla da  tanınan Prof. Dr. Esergül Balcı, 2018 yılında "Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği" başlıklı bir araştırma yayımlamıştır. Bu araştırmada, Türkiye'de tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemindeki etkileri ortaya konulmuştur. Rapora göre, Türkiye'de 2.6 milyon kişinin bir tarikatla organik bağı bulunmaktadır. ​​

 

Yine Prof. Dr. Balcı, yaptığı araştırmanın sonuçlarını kamuoyuyla paylaşırken, devletin eğitimden kademe kademe çekildiğini ve bazı bölgelerde okulların kapatıldığını açıklıyor.  

Bu durumun, yoksulluk ve sahipsizlik nedeniyle ailelerin çocuklarını tarikatlara teslim etmesine yol açtığını  önemle ifade ediyor.  Ayrıca, bu çocukların her türlü istismara açık olduğunu ve bu durumun terör kadar ciddi bir ulusal güvenlik sorunu teşkil ettiğini kamuoyuna vurguluyor!

Yine Prof. Dr. Balcı, "Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği" başlığıyla  yayımladığı  araştırmada İstanbul'da 445 tarikat ve kolunun medrese ya da Kuran kursu adı altında binlerce çocuğa eğitim verdiğini,  bu çocukların bir kısmının okul çağında bile olmadığını tespit ettiklerini de belirtiyor!

Yayımlanan   araştırmada, taşrada durumun daha vahim olduğunu, devletin eğitimden çekilmesiyle bazı bölgelerde okulların kapatıldığını  ve  yoksulluk nedeniyle ailelerin çocuklarını tarikatlara teslim ettiğine vurgu yapıyor. 

Yine Prof. Dr. Balcı, konunun hassasiyetine dayanarak  bu çocukların hangi amaçla ve nasıl kullanılacağının meçhul olduğunu ve bu durumun terör kadar ciddi bir ulusal güvenlik sorunu ve her türlü istismara açık olduklarını belirtmiştir. Birinci bölümün sonu..