Pazartesi, Nisan 20, 2015

“VATAN YOKSA , SENDE YOKSUN DİYENLEREDİR SÖZÜM.”

Hayati kararların alınmasında çok etkin olan  Küresel Güç’ün  istediği tek şey;  ülkede   kontrollü ve fakat etkisiz bir  muhalefet yaratarak ,  kendine biat eden  iktidarla  birlikte  Türkiye’ye biçilen  oluşumun  -rejim değişimi(!)-  gerçekleşmesini sağlamaktır.

Mehmet Ali .Çelebi , Engin Alan , Erdal Sarızeybek   ve ismini hatırlayamadığım   nice vatanseverler,  ülkemizin  kalkınmasına  ve  hür yaşamasına  katkıları olacağına yürekten inandığımız   değerlerdir.. Doğal olarak bu değerlerin günümüz  Türkiye’sinde  millet vekili  adayı gösterilmesi  de yürek istiyor , güçlü bir omurga gerektiriyor.

Hayallerimizin, umutlarımızın  kırılmasında  baş sorumlu  olarak  küresel gücü sıkça öne  çıkarmamdan endişe duyduğunuzu biliyorum. Heyecanımızı yok eden , gayretlerimizi, ümitlerimizi  boşa çıkaran  ‘doyumsuz kan emicilerin’ , ülkemizi kedere boğan eylemlerini  sizlerle sık sık  paylaştığım için  de lütfen beni  bağışlayınız.

Ama gerçekleri bilmekle yetinmeyip , hedef kitleyi  uyandırmanın,  mücadeleyi  kazanmanın ilk basamağı olduğunu da unutmayalım..

Doğru bilgilenmek ve akılcı mücadele etmek ,  bizleri bu vatanda hür ve mutlu yaşamaya  götüren en önemli ilkedir, aksini düşünmek  istemiyorum.

Son zamanlarda meslektaşlarım ve   dostlarımdan yaşatılan her hayal kırıklığının altında  “ Yok artık her hususun altında küresel güç aramayın” şeklinde   tepkiler alıyorum. Ve fakat  her hayati girişimin  hemen  ardından  bizi kahreden sonuçlar  önümüze serilince; Kayahan’ın  sözleriyle “Yine bana hüsran, yine bana hasret kaldı, yine bana karanlık günler kaldı,”  dizelerindeki  acıları yaşamak kalıyor, biz vatanseverlere…

Gayem siz değerli dostlarımın ümitlerini  kırmak  asla olamaz. Her seçim öncesi; İnşallah ben haksız çıkarım düşüncesiyle,  görüşlerime muhalif olan sevgili kitlemin  kulağa hoş gelen önerileriyle umutlanıyor , haklı çıkmaları  için   Allah’ıma yalvarıyorum.
Sonuçlar  hüsran olunca , adeta kaderimiz olan aldatılmaktan yıkılıyor, kahroluyoruz....

Bu gün  siz dostlarımla,  ‘Neden  Hedef Türkiye’  sorusundaki   endişeleri  hafızalarınızda canlı tutmanız  kaydıyla ,  içinizi karartacak,  ümitlerinizi kıracak bir tablo çizmek yerine , ülkemizde yaşanan sorunları ve bu sorunları giderici hal tarzlarını  paylaşmak istiyorum .
                                                            xxxxxxxx
 “VATAN ,  ANADOLU vb. partilerin  parlatılması.”
Sorun yeni türeyen partiler olunca diyorum ki, Sayın Emekli general Naci Kaptan’ın    kaleme aldığı  hayati öneriler,  şu sıralarda  yeni kurulan (!?) ve itibar gördüğü farz ve kabul gören   Vatan partisinin özellikle  meslektaşlarımca umarım dikkate alınır.

 Bana “ Hala YCHP ile birlikte misin? Artık  Vatan’da buluşma zamanı gelmedi mi kardeşim” diyen silah arkadaşlarıma , bir kez daha ve dikkatlice sayın Naci Kaptan’ın fikirlerini çürütecek  cevaplar vermelerini  özellikle rica ediyorum... İşte silah arkadaşım Emekli General Naci Kaptan’ın kaleme aldığı sorunlar ve hayati değerdeki önerileri…

Yukarıda sayın Kaptan tarafından kaleme alınan  görüş ve önerilerin  altını çizerek okumanızı tavsiye ediyorum.., Okumaya zaman bulamayanlar için  üç yazıdaki can alıcı bölümleri ,  virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyorum..

Birinci yazısının  özeti:  “CHP hiç gecikmeden VATAN PARTİSİ – DSP – ANADOLU PARTİSİ ile ve bu cepheye katkı sağlayabilecek partilerle güç birliğine gitmelidir. Bu cephe en kısa zamanda gerçekleştirmelidir.”

İkinci yazısının özeti: “Vatan Partisinin yeni oy kaynağı yine CHP seçmeni olacaktır. CHP erozyona uğrayarak bölünür ve  zayıflarken,  AKP’ye  yine  tek başına iktidar koltuğuna oturma imkanı doğacaktır.  Bu ise RTE  başkanlığının tescilidir. Bu nedenle yaptığınız çağrılar , şayet AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak istiyorsanız AYAĞINIZA KURŞUN SIKMAKTAN öte değildir. Hatta bu kurşun Laik Cumhuriyet’e , Aydınlanma devrimlerine , Türkiye’nin geleceğine sıkılan kurşun olacaktır.”

Üçüncü yazının özeti:   “Vatan partisinde olduğu gibi ,Anadolu  partisinin  de oy alabileceği temel kaynak  doğrudan CHP’dir. İşte tuzak buradadır. AKP’yi sandıkta alt edebilecek olan CHP , VATAN ve ANADOLU partileri tarafından bölünerek zayıflatılacaktır.
Büyük olasılıkla her iki parti de barajı geçemeyecek , geçse bile CHP’nin oyları bu partilere kaymış olacaktır. ÖZETLE DEĞİRMENİN SUYU AKP’YE AKACAKTIR.”

Cevap bekleyen sorular bunlardır, sevgili dostlarım.


VATANINI SEVEN , BU UĞURDA GÖZÜNÜ KIRPMADAN  MÜCADELEYE EVET DİYEN  BİR YURTSEVER OLARAK  İNŞALLAH BU KEZ ALDANMAYIZ VE  TÜRKİYE KAZANIR. 17 Nisan 2015  

En derin sevgi ve saygılarım, uyanık olanlara , halkı uyandıranlaradır..
Fevzi Moray
VATANSEVER




Pazar, Mart 15, 2015

                               MUHALEFET MİLLET VEKİLLERİNE DUYURUM!
Değerli Muhalefet millet vekilleri ve bir elin parmaklarından az kalan  sevgili gazeteci yazarlar, önce lütfedip aşağıdaki  Cumhuriyet Paneli etkinliğine  dair yazımı okur musunuz?
Zira 24 OCAK  2013 Perşembe günü saat 1430’da Narlıdere Atatürk Kültür merkezinde yapılan  demokrasi paneline  iştirak ettim. 

Bu  etkinlikte yine ümitle  doldum, yine heyecanlandım ve  yine yüreklendim. Beni   tanıdığınızı  ümit etmek istiyorum.  Çünkü bu güne kadar kaleme aldıklarımı sizlerle bir şekilde paylaşmaktayım. iktidar partisi, yazdıklarıma  duyarlılık gösterip cevap veriyor ve fakat   sizlere gönderdiklerimi sanki suya yazıyorum.   Hayrettir ki; tık yoktur  siz muhalefet millet vekillerinden ..

Sevgili muhalefet partisi milletvekilleri, bu  kahpe mücadelenin  adı Psikolojik harp/ Asimetrik savaştır. Bu savaşın silahı da kalemdir, medya etkinliğidir, sinemadır, televizyondur ,  dur oğlu durdur..

Bir ümittir diye yine  yazmaya devam edeceğim sizlere.

Ulu Önderim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün  kurduğu ve  zamanında bu ülkenin kalkınmasına kendini adamış bir  partinin fedakar bekçisi olduğumu özellikle biliniz isterim.
Sizlere oy veren ve fakat verdiğine pişman olan bizler zannetmeyin ki çantada kekliğiz. Artık elimizdeki kalemle (silah)  gerçek habere susamış vatan evlatlarını uyandırıyoruz. O nedenle  lütfen aklınızı başınıza alınız efendiler.

Bu dünya coğrafyasında ;  başarıları  ile tarih sayfalarını onurlandıran  ve  tüm aleme  olumlu yönde emsal teşkil eden,  tarihi  çok zengin, şerefli  bir Türkiye vardır. Aşağıdaki  önemli isteğim eğer seçimden önce yerine getirilmezse artık kimseye oyum yoktur benim ve  benim gibi nice uyandırılmış  vatanseverlerin.

Unutmayın ki, geçersiz oylar  cılız bir muhalefet , daha güçlü  bir İktidar (AKP) demektir  bu sistem ile gidildiğinde SEÇİME! 

 Ancak son 11 yılda gerçekleşen  ne kadar seçim ve referandum yapıldıysa   önce seçimlere  sarılıp heyecanlanıyoruz , sevinç ve ümit doluyoruz ve fakat seçimlerin bitiminden asgari 20 dakika sonra  televizyon ekranlarından  sonuçlar  açıklanmaya başladığında  verilen emeklerin karşılıksız kaldığını  ve  hayal kırıklığı yaşadığımızı , kahrolduğumuzu bilin içindir bu yazdıklarım. Şimdilerde   o  mahşer kalabalığı   oluşturan  Tuncay Özkan'lar  da olmadığına göre  elimizi şakağımıza götürmek durumundayız..

Ben; Okuyan, düşünen ve  bozuk sistemin değişmesi için yıllardır kafa yoran   Ulu Önderim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün  kurduğu Laik, Demokratik ve sosyal hukuk devletinden Cumhuriyet rejimi- yana  bir vatandaşım. 
   
Hayal kırıklığı yaşadığım üç seçim ile ilgili olarak sizlere  zamanında  naçizane  hüzün ve endişe  dolu fikirlerimi yazmıştım.  Amerika'nın bilgisayar hilesi olarak da kabul edilen  ve  artık yalnız Türkiye tarafından  uygulanan “ SEÇSİS”  sistemiyle ilgili endişemi bir kağıda yazdım.   Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun   Narlıdere AKM 'de daha henüz CHP lideri olmadan önce yaptığı  söyleşide kendisine ilettim.  Ne dese beğenirsiniz? Verdiği  aşağıdaki cevap,  çok manidar ve  bir o kadar da tehlikelerle doludur..
“Sandıklara hakim olunursa İzmir'deki seçim neticeleri neyse Türkiye bazında da  aynı netice alınır..”

“UNUTULMASIN Kİ İZMİR TÜRKİYE DEĞİLDİR.” Bu sözüme lütfen önem veriniz efendiler. Ben yıllarca bu ülkeye , yurdun her yöresinde  43 yıl itibari hizmet veren emekli Albayım. Yöre halkını çok iyi tanırım. Oralarda seçimlerin nasıl despotça yapıldığını,  eskilerde ağaların, şimdilerde ise teröristlerin halkı nasıl baskı altına alarak  seçimlerin seyrine  yön verdiğine yakinen şahit  olmuş bir vatandaşım..

Yine  unutmayınız ki  bizlere, siz liderlerin- Demireller, Ecevitler, Türkeşler, Çillerler vb. - isimlerini  ezberletenler emperyalist kan emicilerdir..   Demek istediğim şudur. Ülkemizde iktidarın ve muhalefetin liderlerini küresel  devin belirlediğini  artık sağır sultan bile anlamaya başlamıştır. 
Siz millet vekillerinin kim olacağını da bu çarpık  Oligarşik  düzende başınızdaki Parti  liderleri belirliyor. Var mı itirazınız efendim?. Bu uygulamanın demokrasiyle uzaktan yakından bir ilgisi var mıdır?
                                                      **
Şimdi sizlere soruyorum. Amerika'nın tuzaklarla dolu- BİLGİSAYAR HİLELİ  SEÇSİS olgusunu değiştirmediğiniz takdirde inanınız ki, iktidar olma şansınız hiç olmayacaktır..

Üç seçimden sonra da  bu iktidarın  tekrar en az %50-60  ile  başa  geçeceğinden sakın şüpheniz olmasın.

Sizleri tenzih ederim  ama dışarıyla iş birliği halinde olan tuzu kuru  bazı vekillerin   ülkeyi terk edip gidebileceği yer olabilir,  ancak biz vatanseverlerin  bu ülkeyi terk etme lüksü yoktur. Söylediklerimi dikkate almadığınızda   bilin ki Türkiye Cumhuriyeti  sizlerin katkılarıyla parçalanacaktır.

Bu vebalin altından kalkılamaz.
                                          ***

Simdi de sözüm ; millet vekillerini ikna edecek ve bir elin  parmaklarından az kalan vatan ve millet sever gazeteci yazarlar içindir..

Zira sizlere son  derece iş düştüğünü belirtmek isterim.. SEÇSİS  olgusunun  tehlikelerle ve tuzaklarla dolu olduğuna dair   sayısız yazılar  kaleme alanların içinde olduğumu biliniz.  İleriyi görmek için kain olmak  gerekmiyor. 
VATANI SEVMEK ,  TARİHİ VE TARİHİN  TEKERRÜR EDECEĞİNİ BİLMEK YETERLİDİR SANIRIM. ÇOK ZEKİ  OLAN LİDERLERİN ZEKALARINI NASIL KÖTÜ YÖNDE KULLANARAK ÜLKELERİNİ ÇIKMAZA SOKTUĞUYLA DOLUDUR TARİH SAYFALARI..
HOŞÇA KALINIZ EFENDİLER.
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY


Simdi de sözüm ;




Salı, Mart 03, 2015

 2008’DE KALEME ALDIĞIM HOCALI VAHŞETİ..                              
 EK-1 : ERMENİLERİN  HOCALI   KATLİAMI : 26 Şubat 1992                                                                         

Yalan yanlış yazılan tarihi doğrulayabilmek adına  yaptığım araştırmalar ve edindiğim bilgi ve tecrübeler ışığında  kaleme aldıklarımı sizlerle paylaşmak bana huzur verecektir.

Ermeniler tarafından 26 Şubat 1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı mevkinde Azeri soydaşlarımıza yapılan  tescillenmiş katliamın On altıncı  yıl anma töreninde ( yani 26 Şubat 2008 )  bazı satılmış kışkırtıcılar küresel güçlerden aldığı destekle tarihi saptırmanın , insanlığı  aldatmanın  amansız takipçisi durumundalar.

Bu nedenle de hafızalarda henüz tazeliğini kaybetmemiş Hocalı katliamının   Ankara’da yapılan 16'ncı   yıl anma törenine konuşmacı olarak katılan  Ulusal Güvenlik Strateji Araştırma Merkezi Başkanı  Sayın Ali Külebi,  gerçekleri  açıklama hakkı  dahi verilmeden dışarıya çıkarılmıştır..    
Bilindiği  gibi,  1900’lu yılların başından itibaren emperyalist güçler Afrika, Asya ve Avrupa'yı da içine alan “Dünya hakimiyeti” uğruna  masum insanlara  acımasızca katliam yapmayı sürdürmektedir. 
"Gerçek tarih sayfaları   insanlığı hiçe sayan vahşetlerle doludur.."

Daha evvel  sizlerle paylaşmama rağmen , bilgilerinizi canlı tutmak  ve günün konusu olması nedeniyle  Azeri soydaşlarımıza yapılan insanlık dışı vahşeti bilgilerinize sunuyorum..
En derin saygılarımla..
                                                              
Fevzi Moray             26/Şubat /2008 İZMİR
                      
                          
HOCALI KATLİAMI
Yer: Azerbaycan, Hocalı mevki 
Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile bir kadının başına  dikilmiş   olan iki Ermeni yazı tura atıyordu.
Bu kanlı kumarı yaklaşık 100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta   Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı. Onlardan  duymuşlardı.
  
Karnı burnunda çaresiz bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın   görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu.   Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...   Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik   tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri  elindeki demir parayı havaya attı:

Akçik, manç?.. (Kızmı, oğlan mı?)   -Akçik  (Kız)
Bu cevap üzerine 'oğlan' diyerek bahse giren Ermeni, elindeki  kasatura   ile hamile kadının karnını bir hamlede yarıp çocuğu çıkarttı. Kan   bürülü gözleri bebeğin kasıklarına kilitlendi.

Tun  şahetsar,ınger (Sen kazandın,yoldaş) 
Yes şahetsapayts ays bubrikı inç bes bidigişdana: (Ben  kazandım ama   bu bebek nasıl beslenecek?)
Mayrigı bedge gişdatsine (Annesi besleyecek elbette)
Bunun  üzerine   daha kısa boylu olan Ermeni, bir hamlede kasaturaya geçirdiği bebeği   annesinin göğsüne yapıştırdı:
Mayrig yerahayin zizdur (Çocuğa meme ver)
Aynı dakikalarda Hocalının başka bir semtinde tek kale futbol  maçı   hazırlığı vardı. İki kesik Azeri kadın başını kale direği  yapmışlar,   top arayışına girmişlerdi. Başı tıraşlı bir çocuk bulup  getirdiklerinde   ise Ermeni çeteci sevinçle bağırdı:
 -Asixn ma/,çimi yev bızdıge, aveg gındırnadabidi. Gıdıresek...   (Bu hem saçsız hem de küçük, iyi yuvarlanır. Kopartın...)

Aynı  anda   çocuğun gövdesi bir tarafa,başı da orta yere düşmüştü...   Ermeniler zafer naraları atarak, kanlı postalları ile kesik çocuk    başına vurarak kanlı bir kaleye gol atmaya çalışıyordu.
Bu iki olay Hocalıda bundan çok değil yalnızca  16 yıl önce  yaşandı.
Her iki olay da Ermeni çetecilerin katliamlarına bizzat  şahit   olan görgü tanıklarının anlatımlarıdır.
                                                      ***

Ne yazık ki 26 Şubat 1992  günü   binlerce Azeri  soydaşımız  türlü yöntemlerle vahşice katledilmiştir.  Ajanslar, katliam haberini bütün dünyaya hızla geçerken, ağır bir vahşet yaşanan Hocalı halkından geri kalanlar ise çaresizlik ve yıkım olmuştur.  

Türkiye'de  büyük bir dehşet uyandıran  katliam görüntüleri  TRT aracılığı ile dünya insanlığına duyurulmuştu. 
Bütün   olanları batılı gazeteciler, özellikle de New York Times  belgelemiştir. 

26   Şubat'ta güçlü silahlarla donatılmış Ermenistan silahlı  kuvvetleri ile Hankendi'nde konuşlanmış bulunan Albay Zarvigarov komutasındaki   366'ncı Rus Motorize Alayı, Hocalıya saldırarak tarihin en vahşî katliamlarından birini yaptılar. 26 Şubat gecesi Rus motorize  alayının tanklarından açılan top ve roket saldırıları ile Hocalı Havaalanı   kullanılamaz hâle getirilerek kentin dış dünya ile ilişkisi de tamamen   kesildi.
Savunmasız kalan kente giren Rus destekli Ermeni  askerleri,   çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok insanımızı zalimce   katlettiler. Ermenilerin işgal ettikleri Hocalıda dehşet verici   olaylar yaşandı.

Canlı canlı insanların kafa derilerini yüzdüler, sağ   olarak ele geçirdiklerini ise sistematik bir işkenceye ve Tıbbî    deneylere tabi tutarak, insanlık dışı muamelelere maruz bıraktılar. 
Hızar ve testereler ile diri diri insanların kol ve bacaklarını   kestiler. Genç kızların önce saçlarını, sonra da kafa derilerini   yüzdüler.
Babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı   kurşunlara dizdiler. Kesik kafaları sepetlere doldurdular.

Peki neydi bu düşmanlık?   Ermenistan'daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye'nin  12 ili yer almaktayken,  Ermenistan'ın bayrağında Türkiye hudutları   içindeki Ağrı Dağı'nın resmi  gösterilirken , Ermenistan Millî Marşı'nda    'Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için  ölün,öldürün'  mesajı verilmekteyken, başkaca bir neden aramaya zaten gerek yoktur  sanırım.

Dağlık Karabağ Bölgesi'nde bulunan Hocalıya, eski Sovyet  İttifakı   Silahlı Kuvvetleri'ne ait 366.Alay'ın desteği ile Ermeni Silahlı   Kuvvetleri tarafından düzenlenen saldırılar sonucu 613 Azerbaycan   Türk'ünün hayatını kaybettiği resmî olarak açıklandı. Ancak kayıp sayısının bu rakamların çok çok üstünde olduğu bilinmektedir.
56 hamile kadın karnı yarılmış durumda bulunmuştur. Bu alçak  saldırıda   487 kişi ağır yaralanırken, 1275 kişi ise rehin alınmış, geri  kalan    nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmış ancak bu olayın   tahribatından ruhları ve hafızaları asla bir daha  kurtulamamıştır. 

 Şahitlerin anlattıklarını dinleyenler önce kulaklarına inanamadı .  Fakat katliam sonrası Hocalıya girdiklerinde ise, görgü tanıklarının   abartmadığını kısa sürede anladılar. 

Hocalıda katliam bölgesini  gezen    Fransız gazeteci Jean-Yves Junet'nin gördükleri karşısında   söyledikleri, katliamın boyutunu da anlatıyordu:
'Pek çok savaş   hikâyesi dinledim. Faşistlerin zulmünü işittim, ama Hocalıdaki  gibi   bir vahşete umarım kimse tanık olmaz'
  
Peki 26 Şubat 1992 günü yaşanan bu katliamın emrini kim vermişti;   Ermenistan Devlet Başkanı sıfatını taşıyan Robert Koçaryan  denilen   kirli katilden başkası değildi.

Yaptığı terör faaliyetlerinin  oranı   nispetinde terfi eden Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert   Koçaryan,  20 Mart 1996'da Ermenistan Başbakanı oldu.  Karabağ'da  barış   istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisine daha fazla direnemeyen   Levon Ter Petrosyan ( bu zatı , 1991-1993’lü   yıllarda  geniş çaptı Ermeni-Türk hudut protokollerinde görme imkanı buldum F.Moray)  istifa edince de 30 Mart 1998 yılında ondan   boşalan Devlet Başkanlığı koltuğuna, 'Hocalı Katliamı baş sorumlusu olan azılı terörist Robert Koçaryan oturdu.
Ermeniler Türk hamile    kadınlarına tecavüz edip karnını hamile olduğu halde taş ile  doldurup ,  küçük Türk kızlarına da tecavüz edip   öldürmüşlerdi.

Katliamın boyutunu ;  “Büyük Ermenistan” idealinin  ideologlarından biri olan  ve Hocalı soykırımına bizzat iştirak eden Zori Balayan’ın  kitabında yazdıklarından anlıyoruz.
        
Hala İnterpol tarafından  kırmızı bültenle aranan  Zori Balayan, 1996’da  yayınlanan “Ruhumuzun canlanması” adlı kitabında Hocalı soykırımını haklı göstermeye çalışarak, yaptıkları soykırımı şöyle anlatıyor:

 “Biz , arkadaşımız Xaçatur'la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırış çağırışları çok duyulmasın diye, Xaçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra bu 13 yaşındaki Türk’e,  onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Başından, sinesinden ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğun  yedi dakika sonra kan kaybından dünyası değişti. İlk mesleğim hekimlik olduğuna göre hümanist idim, buna göre de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelere göre kendimi rahatsız hissetmedim.
Ama ruhum , halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı.  Xaçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türkü ; aynı kökten olan itlere attı. Akşam ayni şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Xaçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer  askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915'nci yılda ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalıyı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.”
   
Hocalı'da Ermenilerin Azerbaycan Türklerine karşı hayata geçirdiği soykırımın delillerini kendi kitabında övünerek sıralayan Zori Balayan her bir Ermeni’nin bu hareketten iftihar etmesi, gurur duyması gerektiğini söylüyor.
   
Ermenilerin Hocalı'da soykırımı gerçekleştirdiklerini, insanlığa karşı cinayet işlediklerini itiraf eden, onaylayan bu fikirler,  Zori Balayan’ın 1996   yılında yayınlanmış “Ruhumuzun canlanması” adlı kitabının 260-262'ınci sayfalarında yer almaktadır.
  
   
ABD Kongresi'nin Uluslararası İlişkiler Komisyonu Üyesi Don Barton, Kongreyi ‘Hocalı soykırımı’nı tanımaya çağırdığı Temsilciler Kurulu toplantısında, "Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla uluslararası toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacakır.”demiştir.
      
Amerikalı senatör Don Borton , "-Ne yazıktır ki, tarihin ve insanlığın bu en kanlı trajedisi Hocalı’da yaşanırken ve üstelik masum insanların hunharca katledildiği cinayetin kanıtı niteliği taşıyan video kayıtları ve belgeleri de eldeyken, dünya kamuoyu yeterince bilgilendirilemeyerek yıllarca sonuç alınamamıştır..” diyerek  yazılan sahte tarihe atıfta bulunmaktadır..

Açıklamaya devamla;  Hocalı vahşetinin, dünya devletleri ve uluslararası örgütlerce ‘soykırım’ olarak tanınması için gerekli adımlar atılmamıştır. Ermenistan’ın kurulduğu ilk yıllarda sahip olduğu toprak parçası 9.000 km2 iken, bugün bu alanın 47.000 km2’ye nasıl ulaştığı  sorusu iyice irdelenmeli, işgal ettikleri ve ‘Hayastan’ adını verdikleri bu toprakların tamamının, Azerbaycan Türklerinin toprağı olduğu unutulmamalıdır." diyerek konuşmasını sürdürmüştür..
   
Her fırsatta sözde Ermeni soykırımını gündeme getiren, Türkiye’yi karalamaya çalışan ve bunun ateşli savunuculuğunu yapan ABD’deki Ermeni diasporasına, Amerikalı senatör Don Borton'un bu açıklaması tokat gibi geldi.

Barton, Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı bu konuşmada, “Zaman zaman üyeler, aslı olmayan sözde 'Ermeni soykırımını' tanımaya çağrılsalar da, Ermenilerin Hocalı'daki katliamlarından tek bir kelimeyle bahsedilmemiştir” dedi.

Barton, Hocalı adlı Azerbaycan şehrinin 1992 yılında Ermeniler tarafından silindiğini, tüm Azeriler için Hocalı sözünün acı, hüzün ve gaddarlık anlamına geldiğini belirttiği konuşmasında, “26 Şubat 1992 tarihinde, Ermeni askerleri, Hocalı'da 613 kişiyi öldürmüş, tüm aileleri parçalamış, 1.275 kişiyi esir almıştır; 1.000 kişi sakatlanmış, 150 kişi de kayıplara karışmıştır” dedi.        

Yabancı gazetecilerin ve Ermenilerin bizzat kendilerinin itiraf ettiği katliamın boyutunu bu açıklamalardan daha iyi ne anlatabilir ?  

Hocalı’daki vahşet ve katliam, Ermenilerin “Büyük Ermenistan” ideali çerçevesinde,1987 yılından itibaren, Ermeni diasporası ile birlikte yeni hedef olarak seçilen Dağlık Karabağ bölgesinin Azerbaycan Türklerinden boşaltılması amacına yönelik olarak gerçekleştirildi.
   
Ermenilerin “toprak genişletmek” arzusuna, tarihi Türk düşmanlığı ve nefreti de eklenerek işlenen bu katliamla, çağın en büyük zulmü ve katliamı Hocalı’da yaşanmış oldu. Hocalı katliamı sadece Azerbaycan Türklerine karşı değil, tüm insanlığa karşı işlenmiş ve tarifi imkansız bir insanlık suçudur.
     
Ne yazıktır ki, tarihin ve insanlığın bu en kanlı katliamı Hocalı’da yaşanmışken ve üstelik masum insanların katledilmesinin kanıtı olan video kayıtlar, canlı şahitler, resimler ortada iken dünya kamuoyu yeterince bilgilendirilmeyerek yıllarca sonuç alınamamış ve uluslararası örgütlerce “soykırım” olarak tanınması için gerekli adımlar atılamamıştır.
               
Katliamın emrini verenlerden birisi ise kanlı Tasnak terör örgütü ve katliamın baş sorumlusu Robert Koçaryan'dır.
   
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde Miloseviç gibi savaş suçlularının ve katillerin cezası verilirken, neden Hocalı katliamı ve baş sorumlularından biri katil Robert Koçaryan, ayni mahkeme tarafından cezasını görmedi?

Neden Hocalı için anket başlatılmıyor ve savaş suçluları gerekli cezayı almıyor ?
   
Tabi ki bunun ilk cevabını  Azerbaycan devlet sorumluları vermelidir , diğer taraftan ise Türkiye.  Türkiye'yi idare edenler ; bugüne kadar, organize şekilde köseye sıkıştırmak isteyen Ermenilere karsı neden Hocalı katliamı için Uluslararası Ceza Mahkemesi'nden anket talebinde bulunmadı?
    
Ermenilere gereken cezanın verilmesi ve susturmak için bundan daha büyük fırsat olamazdı. Diplomatik girişimlerin  ne Azerbaycan’da ne de Türkiye’de yapılmamasını da anlamakta güçlük  çekiyorum.

26 şubat 1992 ;   Ermenilerce,  Türklere  yapılan  toplu katliamların  ve  Azerbaycan kasabası olan  Hocalı’nın  yeryüzünden silinmesinin  tescilli tarihidir…
         
Şimdi bizler; tarihteki olayları çarpıtarak Türkleri katliam yaptı diye suçlamaya kalkanların ve bu uydurma söylemlere destek verenlerin hatta,  bir Ermeni gazeteci öldürülünce “ Hepimiz Ermeniyiz” diye bağıranların, daha doğrusu insan olan herkesin gözlerini bir kez de Hocalı katliamına çevirmelerini bekliyoruz.
En derin sevgi ve saygılarımla..
Fevzi Moray
VATANSEVER

       
        

   

 




Pazartesi, Mart 02, 2015

Ermeniler vicdansızdır.

ERMENİLER VİCDANSIZDIR..



ÖN SÖZ: GERÇEK TARİHİ YAZANLARI,  BU KONUDA AKILCI VE CESURCA MÜCADELE VERENLERİ ÖZENLE KORUMALI VE YALNIZ BIRAKMAMALIYIZ.
Fevzi Moray 26 Şubat 2015
Sevgili dostlarım  26 Şubat 1992 yılında Azerbaycan’ın Hocalı mevkinde Ermenilerce  soydaşlarımıza yapılan  katliamının olduğu bölgeye çok yakın bir vatan toprağında  hudut tabur komutanı idim.   Ermenilerin   tarihe geçen o vahşet dolu   uygulamalarını bilen bir kişi olarak,  Şubat ayı geldiğinde inanın içim ürperiyor ve kanım çekiliyor. Anılan ayda  sözde Ermenistan meselesi’  temcit pilavı gibi  masamızın ana menüsü olunca bu güne kadar haklı davamızı savunmayanlardan da nefret ettiğimi bilmenizi istiyorum. 

Kanla yazılarak harp ceridesine dönüşmüş   gerçek tarihimizi dünya kamu oyuna kabul ettirmeyi başaramamamızın  bana göre en önemli nedeni , “bizi yönettiğini sananların diplomatik başarısızlıkları dır .  ” Diğer bir adı da  “Siyasi Güç” olan ,  günümüz savaşının en etkili silahını - diplomasi-   maalesef kullanamadık, kullandırtmadılar emperyalistler ve onların içimizdeki  kuklaları..

Yukarıdaki tespitin farkına varmak ve telafisi için amansızca mücadele etmek ;
Uyanmaktır , Kalkınmaktır  ve en önemlisi de Hür yaşamaktır..
                                                               ***
Malumunuz emperyalistler, bir ülkeyi  yıkmak ve köle etmek  için  iki kuralı hayata geçiriyor , Dil’i (eğitim) bitiriyor , Dini  yozlaştırıyor.  O nedenle  Cumhuriyet tarihinde Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün  ölümünden  bu yana Eğitim Ordumuzun   tarumar  edilmesine  göz yumanlardan , onay verenlerden tiksiniyorum.
Ve biliyorum ki, beyinleri esir alınmış insanların  yiğitlik , alçak gönüllülük ve dik durmak  gibi  erdemleri de iflas eder.
Bu minvalde beyinleri boş inançlarla doldurularak köreltilmiş  insanlara,  yazılan tarihin sahtesinin servis edilmesi hiç de zor olmamıştır. Küresel güç ve o gücün  içimizdeki taşeronlarınca unutturulmaya ve saptırılmaya çalışılan Ermenistan meselesinin’ iç yüzünü  bilmeliyiz diyor ve okumanız için   tarafımdan hazırlanan naçizane dokümanı   EK -1 de sunuyorum. 

Günümüz savaşının vazgeçilmez silahı olan ‘medya’ sektörünün önemine sıkça  değindiğimden, çarpıcı bir örnekle yetineceğim..
Zira gazeteci Swinton’nun,  aşağıdaki mesajı  dünya medyasının misyonunu  özetler niteliktedir.

 BİZ GAZETECİLER ENTELEKTÜEL FAHİŞELERİZ!

Yalnız bu tespit üzerine sayısız   kitaplar yazılır.
Söz konusu  Ermeni vahşeti olunca , özenle çalışarak  kitapçık haline getirdiğim Hocalı katliamı  gerçeklerini  de siz değerli dostlarıma EK-2 de sunuyorum..

Sonuç olarak , her Türk vatandaşının  Ermenistan katliamının  ve  Türk soydaşlarına yapılan  Hocalı vahşetinin  iç yüzünü öğrenme mecburiyeti vardır.

Bu dokümanlarla , kanla yazılan gerçekleri göreceğinizin , ileri sürülen yalanların gerçeklerle örtüşmediğinin teminatını veriyorum, siz kadir bilir dostlarıma..
Hak ettiği Göçe ( Tehcir)  zorlananın da,  katliamı yapanın da   Ermeniler olduğuna bizzat şahit olacaksınız..
 O nedenle diyorum ki;
“Tek eksiğimiz  tarihi gerçekleri ispat   etmekteki zafiyetimizdir, beceriksizliğimizdir..

En derin sevgi ve saygılarım, gerçekleri bilip , gereğini yapanlaradır..26 Şubat 2015
Fevzi Moray
VATANSEVER
EK- 1  SÖZDE ERMENİ KATLİAMI
EK- 2 HOCALI VAHŞETİ


.  

Çarşamba, Şubat 25, 2015




                               
 ERMENİ MESELESİ TEZİM  Fevzi MORAY
     
Değerli dost ve Silah arkadaşlarım,   Fransız Ulusal Meclisi  “Ermeni soykırımı inkarına ceza” getiren  yasa tasarısını  bu gün,  yani 22 Aralık 2011 tarihinde görüşecek  ve  büyük bir olasılıkla da yasa kabul edilecektir. Hal böyle olunca zamanında  canlı tutmaya çalıştığım  Ermeni Meselesini  siz sevgili dostlarıma tekrar hatırlatmayı önemli bir görev addediyorum..   

Ermeni Meselesi tezim;  gerçeği yansıtan doküman ve  kitaplardan yaptığım alıntılar ve  yaşam boyunca elde ettiğim  tecrübeler ışığında sizlere sunulmuştur. Dikkate alacağınıza inancım tamdır..
    
1915 olaylarını ‘soykırım’ diye niteleyen tasarı  hatırlarsanız 10 Ekim 2007 tarihinde  Amerikan temsilciler meclisi  Dış ilişkiler Komitesinde görüşülüp, 21 ret oyuna karşı 27 evet oyuyla komiteden geçti.. Haklılığımızı ispat etmekte gösterdiğimiz basiretsizlik nedeniyle    maalesef anılan gün Türk milletinin üzerine kara bir leke olarak geçti... 
    
 Yıl 1917  1. Dünya savaşında ordumuz doğu cephesinde Ruslara karşı savaşırken Bolşevik ihtilali ( komünist parti iktidarı)  gerçekleşiyor.

Şevket Süreyya Aydemir (1897-1975) Türk yazar,( İktisatçı....Moskova üniversitesinden mezun oldu. İstiklal mahkemelerinde yargılandı . 10 yıl hapis kararı verildi. Aftan yararlanıp hapisten çıktı.)  Yaşamı boyunca Türk tarihiyle ilgili çok  önemli kitaplar yazmış, konu ile ilgili olarak , “Suyu arayan adam” adlı kitabı ile de  Ermeni sorununu tarafsız gözle işleyerek , dünya insanlığının ufkunu açmış , insanlıktan çıkmadan da  ( Emperyalist)  mutlu ve huzurlu  yaşanabileceğinin  yollarını aydınlatmaya çalışmıştır.

      
Yazar Aydemir’in olaya açıklık getiren  tespitlerine  bakalım:

Osmanlı döneminde bütün Hıristiyan azınlıklar gibi Ermenilerde  rahat bir hayat yaşıyorlar. Bilhassa sanatı, ticareti ellerinde tutuyor, Türk ordusuna asker vermiyor, memleketin zengin ve imtiyazlı (ayrıcalıklı)bir tabakasını teşkil ediyorlar...Bağların, bahçelerin en verimlileri, İç ve dış ticaret onların elinde...Yarı aydın Ermeni liderleri ve TAŞNAK  komiteleri(Ermeni ihtilal komitesi) bu şartlar altında vatana ihanet ederek ( Osmanlı imparatorluğuna) Ermenileri  istiklale teşvik ediyor.. Çünkü TAŞNAK komiteleri Ermeni ordusuna hakim ve .bu komite mensupları, Erzurum yolu üzerinde ki  Ermeni  köyünde, Türkleri kadın erkek, çoluk çocuk gözetmeden  öldürüyor , bununla da yetinmeyerek öldürülenlerin vücutları  parçalanarak, kollar , bacaklar , kafalar kasap dükkanlarında ki etler gibi, duvarlara çivilerle asılarak teşhir ediliyor..

Vahşete örnek mi aranıyor. İşte size en acımasız örnek. 

Yakın tarihte - 22 Şubat 1992'de  Ermenilerin HOCALI  katliamı  az sonra... 

Tespitlerine devamla,  o dönemde birde Osmanlı köy, kasaba ve şehirlerdeki duruma göz atmanın yararı vardır..,

1912 de Balkan savaşı, 1914-1918 1. Dünya harbi ve aynı dönemde Çanakkale savaşları. Yalnız Çanakkale’deki  savaşta  120.000 şehidimiz o mukaddes topraklarımızda  yatmaktadır. Ayrıca emperyalist güçlerin (İngiliz- Fransız) verdiği zayiat ,  kendi menfaatleri adına insan deposu olarak kullandığı Avustralyalısından- Yeni Zelandalısına , Hintlisinden, Nepallisine , Hint- Arya menşeli  Gürkanlısından(Gurka = Hindistan’daki  eski İngiliz ordusunun en seçkin askerleri) Zencisine kadar  250.000 kişiye ulaşmaktadır. Hal böyle olunca muharebelerde başarıya ulaşabilmek  adına  köy ve kasabalarımızda 15-16 yaşındaki çocuklarımızın  dahi askere alınması kararlaştırılmıştı .Boşaltılan yerlerde yalnız yaşlı insanlarla, ufak bebeler bulunmaktaydı. Böylesine karmaşık ortamda Ruslarla iş birliği halinde olan Ermenilerce buralara baskınlar yapılarak masum insanlarımız haince katledilmiştir

    
 Jenosit=Soykırımın ne olduğunu açıklığa kavuşturmak gerekirse ; ülkelerin önemli ve geçerli sebeplerle verdikleri mücadeleler kesinlikle katliam olarak adlandırılamaz.. Olsa olsa   bunun adı savaş olur.

Harp tutanaklarına  göre katliam olabilmesi için  masum, eli kolu bağlı, mücadele imkanı olmayanları  topluca  katletmek  gerekmektedir. Bu anlatılan gerçeklerden de  soykırımı kimin  uyguladığını  belirlemenin  o kadar zor olmayacağı  kanısındayım..
     
      
Yakın tarihimizden bazı örnekler vererek konuya açıklık getirmemizin uygun düşeceğini değerlendiriyorum.

     
Ermeniler:1. Dünya harbinde Osmanlıları, 1935 de ise Bükreş’te Yahudi’leri
İngilizler: İrlanda halkını açlığa mahkum ederek,.
İtalyanlar: Etiyopya’da zehirli gaz kullanarak 100.000’lerce  insanı,
Ruslar:1932-1935 de  Ukrayna’yı açlığa mahkum ederek,.
Sırplar:1992-1995 yıllarında  250.000 Boşnaklı masum insanı ,
Fransızlar: Cezayir’de bulunan ve sömürülen çoğu Müslüman’ı katletmiştir

 Dünya devi olma mücadelesinde ,  arkasına bakma  zahmeti  bile göstermeden
( arkasına  baksa belki yaptığı vahşeti görüp biraz insafa gelir)  her geçen gün  tüyler ürpertici insanlık suçlarını  işlemeye  hız veren ABD, cephesine   göz attığımızda  korkunç bir tabloyla karşılaştığımız görülür... Acaba insanlığı ( özellikle Müslümanlığı)  yok etmek adına ne gibi katliamlara imza atmış ve atmaya amansızca  devam etmektedir?
     
       
ABD. cephesi:
1945 de Japonya’nın Hiroşima - Nagasaki  bölgelerine kullandığı kitle imha silahıyla (atom bombası) 350.000 nüfuslu her iki şehirden 80.000+40.000 =120.000  masum insanın ölümüne ve iki şehirde % 98 ‘e varan  tahribata neden olmuştur.

Bundan daha güzel ifade edilebilen  soykırım örneği olabilir mi?

Yine ABD’nin yakın tarihimizde gerçekleştirdiği  acımasız müdahaleler , ( kızıl derililerin katli, Afganistan müdahalesi, körfez harekatları ), sinsi planla İran ve Irak’ın yıllarca       savaşıyla  Müslümanların katli, son Irak müdahalesi ve 100.000'leri aşan   masum insanların   yok edilmesi vb.

Sözde  katliam ve Ermeni sorunu ile ilgili  gerçekleri, o günleri yaşayanların ağzından,  dinlemek istersiniz diye düşünerek  yaşanmış olayları dile getirmeyi  görev addediyorum..

Bakın değerli yazar Şevket Süreyya Aydemir  o günleri yaşayan biri olarak nasıl anlatıyor:

Nedir Ermenilerin iddiası?:
Osmanlı,1915 yılında Rusya ile yapılan savaşta ordusunu arkasından  vurduğu için 2 milyon Ermeni’yi yaşadığı Osmanlı topraklarından sürüp atıyor..Tehcire (zorunlu göç) zorladığı  Ermeni’leri çoluk çocuk demeden kesiyor.. 1,5 milyon  Ermeni’yi kesen  Osmanlı’nın yaptığı katliamdır.

Bu nedenle Türk’ler suçlarını kabul edip Ermeni’lerden özür dilemelidir..Daha da ileri giderek  önce tazminat , daha sonra da  büyük Ermenistan hayalleri ile  toprak talebinde bulunmaktır.. İki neden araştırıldığında  dört T” isteği ortaya çıkmaktadır..
T-Ermeni iddialarının tanıtılması
T-Türkiye tarafından tanınması
T-Türkiye’den tazminat talebi
T-Batı Ermenistan olarak adlandırılan  toprakların alınması
       
      
 Ermenistan, büyük Ermenistan (Kars-Ardahan-Erzurum-Bitlis- Van- Siirt-Elazığ- Sivas) hayaline ulaşmak için,  seçimlerin yaklaştığı Avrupa ülkeleri ve  ABD’de ,  etkin Ermeni lobilerinin baskısıyla  tarihi bilinçli olarak saptırmayı planlıyor..

Bakın sayın Aydemir işin aslını nasıl açıklıyor:

      
“Alman Korgeneral Bronsart  Schellendorf, Türk Kuvvetlerinin  baş komutanıdır.  Sadrazam (Başbakan)  Talat paşa ise yakın dostudur. Birinci Dünya harbinde  Osmanlı ordusuyla , İngiliz ve Fransız ordularına  karşı,  doğu ve güney doğu Anadolu bölgelerinde ise Rus ordularına karşı savaşıyor. Tabii olarak savaşın cereyan ettiği bölgelerde Ermeni’ler yaşıyor. İlerleyen Rus ordusuna çeşitli bölgelerde Ermeni’ler  destek veriyor, daha da ileri giderek bağlı oldukları Osmanlı ordusunu arkadan hançerliyor. O arada Van –Bitlis-Maraş ve Adana’da Ermeni isyanları başlıyor.

Türk , Kürt köyleri basılıyor. Korkunç katliamlar Ermenilerce gerçekleştiriliyor. 

Ayaklanmalarda maddi destek Ruslardan geliyor. Eli silah tutan 15-16 yaşındaki gençler askere alındığı için köy, kasaba ve şehirlerde bulunan bir yığın masum ve güçsüz Türk insanı , fırsat kollayan Ermenilerce acımasızca katlediliyor.

       
Hızını alamayan Ermeni’ler daha sonraları ülkenin seçkin ve yetkin kişilerini katlederek hedeflerine ulaşma gayreti içine giriyor..15 Mart 1921 de Almanya’da bulunan Talat paşa  NEMESİS örgütüne (ASALA’ dan   önce Ermeni TAŞNAK  partisine bağlı  bir alt örgüt olarak  1920’lerde , adını her nedense Yunan mitolojisindeki “Adalet ve İntikam Tanrıçası”ndan  alan ilk gizli Ermeni terör örgütü) bağlı yaşlı bir militan olan Tehliryan  tarafından şehit ediliyor. Daha sonra aynı örgütçe 05 Aralık 1921de Roma’da hariciye nazırı Sait Halim paşa şehit  ediliyor...Gelişen bütün olayları bilen Alman Korgeneral B.Schellendorf  , 1916 da bildiği bütün gerçekleri,  baskılar nedeniyle  ancak Temmuz 1921 de  açıklaya bilmiştir.. Bütün bu olaylara paralel olarak Ermeni ayaklanmaları devam ediyor..

Talat paşa  kendi ordusunu arkadan vuran Ermeni’leri  haklı olarak Kuzey Mezopotamya dediğimiz  Dicle ve Fırat’ın  birleştiği yer olan Suriye- Irak bölgesine  nakledilmesi (Tehcir) kararını veriyor. 

Kesinlikle öldürme ve kötü davranma emrini vermiyor.. Talat paşa verdiği kararla  Ermeni’ler tarafından  düşman ilan edilerek  1921  yılında  yukarıda bahsedildiği şekilde şehit edilmiştir. Göç sırasında Ermeni’ler  Mezopotamya’ya  gidebilmek için Türklerin yaşadığı bölgelerden geçmeleri gerekiyordu..
Müslümanlara karşı zulüm yapan Ermeni’ler  bu bölgelerden geçerken  öç almak üzere  burada bulunan Kürt’lerin  baskılarıyla  savaş kuralı gereği öldürülmüştür.  Geri kalanlar ise hastalık, açlık ve soygun gibi   doğal nedenlerle ölmüştür.

       
Yine tarihe şahit olan bir başka değerli ismin görüş ve tespitlerine göz atalım.. Emekli Büyük Elçi  Kamuran Görün ( anılan konularda yıllarca araştırmalar yapmış,kafa yormuş, elde ettiği bilgileri kitap haline getirmiş  değerli diplomat)  1,5 milyon Ermeni’nin   sözde katledildiği yalanını  nasıl boşa çıkarıyor:

    
1912 yılı sayım sonuçları şöyleydi. Osmanlı  İmparatorluğu hududunda 1300.000 Ermeni yaşıyor. Bu rakam İngiliz kaynaklarınca da doğrulanıyor. Göçe tabii nüfus ise,702.000 kişi..
1,5 milyon Ermeni’nin ölümü ise saçma ve yanıltıcıdır..702000 kişiden 500.000 i sağlıklı olarak Suriye ve Filistin’e ulaşıyor.. Bu rakamı İngiliz-Rus ve Fransa ‘da harp ceride kaynakları doğruluyor.. Savaştan sonra eksilen nüfus 200 000 dolaylarında. Bunun ne kadarı hastalıktan  ne kadarı normal ölümle sonuçlandığı bilinemiyor..

 Diplomat Kamuran Görün yaptığı  araştırmalar sonucunda  İmparatorluk toprakları içerisinde  yaşayan Türk nüfusunda da  önemli azalmalar olduğunu saptıyor. Türk cephesinde 2,5 milyon eksilme var. Bu rakamın 550 000 kişisi savaşta cephelerde şehit düşmüş. Zikredilen rakamlarda  yerli- yabancı tarafsız araştırmacılar birleşiyor..

          
Birazda  Amerikalı  tarihçi Justin Mc Corthy’nin   Ermeni soy kırımı hakkında  tespitlerine göz atalım:

          
1887 ve 1922  yıllarında Anadolu’daki Müslümanların  nüfusu üzerinde araştırma yaptım. Anadolu’da Rum ve Ermeni  nüfus oranını araştırdım. O sırada Ermenilere .yapılan soy kırıma inanmıştım. Ancak çalışmalarım ilerledikçe  Anadolu’da Ermeni’lerden fazla Türk’lerin öldürüldüğünü fark ettim. Soy kırım hakkında  bilinçli olarak yanlış adres üzerinde oyunlar oynandığını  tespit ettim.. Bunun üzerine  yoğun araştırmalarıma devamla ,Anadolu da 3 milyon Türk’ün şehit edildiğini,600 000 civarında da Ermeni’nin öldüğünü tespit ettim. 

Bu insanların büyük bir çoğunluğu Rus ve Ermeni’lerce katledilmişti. Osmanlı hükümeti İstanbul- İzmir ve Edirne’deki Ermeni’lere  saldırmadığı gibi rahatsız edici hiçbir eylemde dahi bulunmadı..

        
Doğudaki Ermeniler Suriye’ye göçe zorlandı. Ermeni tarihçiler bile bu tespiti doğruluyor.. Oysa her şey Osmanlı kontrolündeydi. İstenseydi aciz durumda olan Ermeni’lerin hepsini yok edebilirlerdi. Daha da önemlisi  göçe zorlanan Ermeni’lerin ,  insanlık adına Celal paşa tarafından  iaşe edildiğinin tespitidir. Anılan tarihçi gerçekleri açıklamaya devamla:

“ İngiltere’de görevli olduğum 1919-1939 yılları arasında  Anadolu’daki konsolosluk kayıtlarını içeren  İngiliz belgelerinin kayıp olduğunu fark ettim. Bunlar dış işleri bakanlığından  arşive bilinçli olarak ulaştırılmamıştı. Yani kasıtlı olarak yok edilmişlerdi. Belgelerde İngiliz hükümetini rahatsız eden bir şey vardı muhakkak. İnsanın aklına her şey geliyor..

Belki  Mustafa Kemal’i  ortadan kaldıracak planları bile vardı.

Mesela Rus’ların elinde  Ermeni patrikhanesinin belgeleri var!!
“Şimdi bunları  kamu oyuna açıklayacakları söyleniyor! Bu  iyi bir gelişmedir” ifadesi tarihe ve geleceğe  ışık tutabilir. Aynı zamanda Ermeni olaylarını incelerken Taşnak arşivlerinin son derece önem taşıdığı izlenimini edindim. Taşnak’lar  Osmanlı himayesinden çıkarak Avrupa’nın desteği ile  bağımsız Ermenistan’ı kurmak istiyordu.. Ermeni devrimci güçlerinin  katliama giriştiği  yolundaki belgelerin  Taşnaklarca yakıldığı bilinmektedir.
       
Bakın  Amerikalı tarihçi J.Mc.Corthy,   ülkemizi savunması beklenen Türk tarihçi Halil Berkay ve Taner Akçam hakkında nasıl görüş bildiriyor:

         
“Bu yazarlar olayı tek taraflı olarak değerlendiriyor ve soykırımı savunuyorlar. Ben bu tarihçileri mantıksız buluyorum. Çünkü soykırım da ,masum ve karşı koyamayacak yapıda tüm insanlığı katletmeniz  amaçlanır..Burada böyle bir davranışa şahit olunmamıştır.”

     
Ermeni kıyımı iddiaları bağlamında Ermenistan'ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin 1923 yılında Bükreş'te yapılan Ermeni meselesiyle ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu  kendi  ve önemli bakanların imzasını taşıyan bir raporla bakın olaya nasıl açıklık getiriyor:

"Türklere savaşı biz açtık.1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık.
Aklımız dumanlanmıştı
Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki? Aklımız dumanlanmıştı Askeri operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya'ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz.Türklere karşı ayaklandık ve savaştık
Türklerin milli mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiçbir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan'ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.
Türkler doğru yaptı
Türkler doğru yaptı 1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır.
Barışı sabote ettik
Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır.
Osmanlı'dan, Akdeniz'e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik"                          




      
Ermeni fanatiklerin , iki milletin dostluğunu dinamitlemek için neler yaptığına o kadar örnek vardır ki, kitaplar dolar taşar. Hem de yabancı kişilerin  ağzından!!!! Uluslar arası platformda  Türkiye’yi karalamak adına  katliam kararları çıkartıyorlar, abideler dikip filmler çevirtiyorlar. Amaç; Türk ve Ermeni’leri birbirine düşman etmek..
   
 Kafaları melanetten başka hiçbir işe işlemeyen  zalim ruhlu  Ermeni Diasporasının   kötü emellerini boşa çıkartacak “Ermenia-GreatDeseption/Ermeni hilesi” adlı  kitabın yazarı  Arkansas  eyaletinde yaşayan Sam Weems adlı  emekli bir savcının  kitabında  kaleme aldıklarına bir göz atalım:

“ Bendeniz koyu bir Hıristiyan olarak Ermeni belgelerini incelerken,  Ermeni’lerin Türk’leri karalamak adına  olmadık yalanlar ileri sürdüklerine , bunu yaparken de Din kimliğini ileri  sürdüklerine şahit oldum. 

Kitabımı yazabilmek için Washington,Paris,Londra, Moskova ve  İstanbul’daki arşivleri inceledim. Ancak Ermenistan’da arşiv araştırması yapmama izin vermediler.  Beni Boston’daki  Ermeni Federasyonu’nun  arşivlerine bile sokmadılar .

Hoş görüden yoksun Ermeni’lerin  Türkiye’de  çok sayıda kilisesinin bulunduğunu , buna karşın  Ermenistan’daki  camilerin  bu gün ayakta kalmadığını tespit ettim. 

Osmanlı Anadolu’sunda görevli  Amerikalı ve İngiliz devlet memurlarıyla , askeri yetkililerin tuttuğu  raporlara dayanarak  yaptığım  nüfus hesaplamalarıyla  soykırımın mümkün olmayacağını da  anladım.

      
Ermeni’lerin konu üzerindeki  amansız saptırmaları  karşısında ’Ermeni propagandacılarına mı ,yoksa  kendi Amerikalılarımıza mı  inanalım’  açıkçası şaşırdım..

Amerikan  kongresi  kayıtlarını araştırınca  saldırgan, kavgacı, işkenceci, hırsız, yalancı  ve dilenci Ermenistan’a ,  Amerikan vergi yükümlülerince 10 yıl içinde  1,5 milyar dolar  yardım yapıldığını tespit ettiğimde  isyan ettim..

Sahtekar Ermeniler hiç sıkılmadan  bizim verdiğimiz vergileri ,Washington’da  soykırım müzesi yapmak için  bina alımına harcıyorlar. Bu Hıristiyanlık adına  utanç verici  bir durumdur.Eğer bir soykırım müzesi kurulacaksa  sergileyecekleri arasında  Türk’lerde olmalıdır. Yoksa kurdukları müze  ırkçı nefret müzesi olmaktan  öte bir anlam taşımaz”

      
 SONUÇ OLARAK;

Dikkat edilirse  yurt dışında  sürekli olarak Türk’ler tarafından  katledilen Ermeni hikayeleri  dile getiriliyor. Atatürk bile zamanında , Balkan ve İstiklal savaşından  başarı ile çıkılmasına rağmen  “çatışmalarla yola devam edilemeyeceğini , nefret ve kötü anılarla  bir yere varılamayacağını” söyleyerek,  ülkeleri barışa  hizmet etmeleri adına çaba göstermeye çağırıyordu... Ancak tarihini bilmeyen ve Emperyalist güçlerce eğitimde başarısızlık adına uygulanan baskılar nedeniyle,  çok çabuk unutan bir millet olduğumuz için, Ulu Önder Atatürk’ün gönlünden geçen ve gerçekleştirmek adına büyük mücadeleler verdiği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinin  1950-60-70li yıllarda söylemde bırakıldığı, ilke doğrultusunda yeterli eylem planı yapılmadığı ve bu nedenle de Dünya’da kapısı sürekli çalınan , üzerinde her türlü oyunların oynandığı bir Türkiye yaratılmıştır..

      
 İnsanlığın teşekkülünden bu yana zamanın çok  büyük bir bölümünün   savaşlarla geçtiği dikkate alınırsa , Ben,  Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden; barış ortamı yaratabilecek bir ülkenin daha hazar zamanında  bütün Milli Güç Unsurlarıyla birlikte savaşa hazırlanması gerektiğini anlamaktayım. Müteyakkız olunduğu takdirde  muasır medeniyetler  seviyesine ulaşma imkanı da yaratılabilir diye değerlendirmekteyim. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi düşünmeyen  ülkelerin kapılarının ilk fırsatta zorlanacağı   ve daha da ileri gidilerek tarihten silinme ile karşı karşıya kalacağını değerlendiriyorum..
       
Zayıf ve başarısız  konumdaki Ermenistan’ın,  ABD. ve  Avrupa ülkelerinde  yerleşmiş, yetkin ve sözü geçen kişilerle yaptığı   güçlü Ermeni lobi faaliyetleri  sayesinde   aradan yıllar geçmesine rağmen maalesef masa başında savaşı kazanacağı endişesini de  dile getirmeliyim.


Bütün gerçek beyanatlardan  da  anlaşıldığı gibi, artık yaşanmış   tarihi bilmekle kalmayıp, Dünya’da  (İngiliz, Rus,Alman Fransa vb.) yaşamakta olan ve  ebediyete intikal etmiş değerli  tarihçi, Devlet ve    bilim adamlarının  kaleme aldığı kitap ve dokümanlardan istifade ederek, Dünya insanını , bir çatı altında toplayıp ,gerçek taşların eteklerden dökülmesinin amansız takipçisi olmalıyız, diye     değerlendirmekteyim.

Bu arada ABD'den gelen ŞOK RAPOR'a  bir göz atalım..

ABD'DEN ŞOK RAPOR
Monday, 22 June 2009 07:25  
ABD eski Başkanı Reagan’ın danışmanı Fein: “Beyaz Saray araştırma yaptı, Ermenilerin 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katlettiği ortaya çıktı. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyor, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyor…” dedi.  
ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan Bruce Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirdi. Ermenilerin bu iddialarının son derece asılsız olduğunu belirten FeinReagan’ın başkan olduğu 1981'de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söyledi. İşte sözde Ermeni soykırımı konusunda Fein’in açıklamaları:  
“Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı “müthiş” sayılabilecek bir özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerekir. Azınlıklar, kendi dini özgürlüklerini ve hayatlarını son derece rahat bir şekilde sürdürdü.  
Ermeni terör çeteleri I. Dünya Savaşı sırasında Fransa ve Rusya ile birlikte Osmanlıları öldürdü. Bu rakamın 2 milyon civarında olduğu bir gerçek. Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğu araştırmalarla kanıtlandı. Burada asıl önemli konu, Ermenilerin ihanetidir. Osmanlı da kendisini savundu. Özellikle ABD’de yaşayan Ermeniler, soykırım yalanı ile büyük getiri sağlıyor. ABD yönetimi de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemiyor. Ermeniler ısrarla kendi arşivlerini açmıyor. Çünkü yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirimi kaybetmek istemiyorlar. Arşivler açıldığı anda gerçek ortaya çıkacak.”  



  
 Her zaman şahit olunduğu gibi İcraata dökmeden  yalnızca “meseleyi tarihçilere  bırakalım”  zihniyetiyle  hareket ettiğimiz takdirde  sıkıntıya düşeceğimizi unutmamalıyız. 22 Aralık 2011  İzmir

    
 Fevzi MORAY
 E. P. KD. ALB.                


A