Çarşamba, Ocak 11, 2012

AMERİKA TSK ‘YA NEDEN SARDI?


AMERİKA TSK ‘YA NEDEN SARDI?
       
Bu güne kadar  gerek Türk Silahlı Kuvvetlerin  vatanı koruma , kollamadaki görev anlayışını  ve gerekse  bu mukaddes ocakta gururla görev yapan kuvvetin en üst kademesindeki generalinden en alt kademesindeki kahraman  Mehmetçiğine  kadar gösterdikleri  cansiperane  gayretlerini dilimin döndüğünce siz dostlarımla paylaşmaktayım.
       
Ancak  hepinizin şahit olduğu gibi  uzun zamandır ( 5-6 yıldır ağırlıklı olarak),  ülke içinden ve dışından bazı ilim adamları , yazar-çizer ve ne olduğu bilinmeyen  zat-ı muhteremler,   Türk milletinin bağrından çıkmış  ve en güvenilen kurum olan TSK’yı ve  mensuplarını yıpratmak adına akıl almaz makaleleri   kaleme almaktan  çekinmemektedirler. Bazı medya kuruluşlarının dikkatle okunan kalemlerine bu konuda gerçekleri anlatmaya çalışıyorum..Tek sıkıntım  kasıtlı olarak  elektronik posta adresi kullanmayan ve demagoji üstadı olan bu yazarlara ulaşamamaktır.. Ancak aynı kuruluşlarda görevli dost yazarlarla iyi bir teşriki mesai içersinde oluşum nedeniyle anılan zat-ı muhteremlere bir şekilde ulaştığım anlaşılıyor..
     
 Genellikle yazılanlar; askere gönderilecek vatan evlatlarına askerlik görevini yapmamaları ve  başarılarının  en büyük payını teşkil eden  askeri hiyerarşik kuralları bozmaları konusunu  öğütleyerek adeta TSK. mensuplarını yıpratmayı,  halkın  şevk ve heyecanla yapmayı beklediği mukaddes askerlik görevini gözden düşürmeyi hedeflemektedirler. Hatta  bazı hükümet yetkilileri bile görevi başındaki kahraman silahlı kuvvetler mensuplarına ve  silahlı kuvvetlerde uzun süre başarıyla görev yaparak  alın akıyla emekli olmuş değerlere kin ve nefret kusmaktadırlar..
Maalesef  Türk Silahlı Kuvvetlerinde yetkili komutanların  demokrasiyi zedelediği nedeniyle  konuşmalarının engellendiği bir Türkiye’de yaşıyoruz..

     
Yakın zamanda  Genelkurmay Başkanı Org .Yaşar  Büyükanıt ,  Demokrasilerde askerlerin  konuşmaması, fikir beyan etmemesi eleştirilerine verdiği cevap son derece anlamlıdır..
'Ben terörle mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanıyım. Müsaade etsinler de görüşlerimi söyleyeyim. Sonra dağda bayırda terörle mücadele eden mensuplarımız bana sormazlar mı, 'Komutanım siz ne diyorsunuz' 
Dikkate değer ifadeyi siz değerli dost ve silah arkadaşlarımın  engin görüş ve takdirlerine bırakıyorum..

Baştakiler sessiz kaldıkça, vatanını seven her  kim olursa olsun konuşmalı ve gereğini yapmalıdır.
Hele ülkenin korunması ve kollanması ile ilgili yapılan mücadelede  fedakar Mehmetçikleri şehit veren  ve aynı zaman da o yürekli askerlerin sevdiklerine de hesap veren T.S.K.Komutanının öncelikli konuşmaya hakkı vardır diye değerlendirmekteyim. Zira Cumhuriyetin cefakar ve vefakar bekçileri konuşmadıkça emperyalist güçlerle, onların uşaklarının sesleri inanılmaz tarzda gür çıkmaktadır..
Ve diyorum ki,Türk ulusu ,bu duygular içinde olmayanların kirli emellerini her zaman alt etmeye muktedir olacaktır. 


      
Dostlarımdan,  güncelliği ve önemi tartışılmaz olan  bu konuda o kadar kayda değer  mesaj alıyorum ki , bu satırları naçizane kaleme almama imkan sağladıkları için de kendilerine şükranlarımı arz ediyorum.      .
Bu güç öyle bir güçtür ki, bu nedenle siz kendini bilmezlere(!)  , haz duymadığınız  Türk Silahlı Kuvvetlerinin nasıl etkin bir güç olduğunu anlatmakta yarar olacaktır sanırım..
     
    
Yeri geldiğinde çıkarları doğrultusunda ülkenin tüm nimetlerinden istifade edip , işine gelmediği zaman  yan çizen  zihniyet çirkinliklerinin yaşandığı  bu günlerde, maalesef  kahrolarak, hayretler içinde kalarak hayatı idame ettirmeye çalışıyoruz... Ancak ben , bu güzel vatanımızda, miras bırakılan  ve bütün Dünya milletlerinin iftiharla dile getirdiği  tarihi  gerçekleri ve Ata’mıza  saygı duymamız gerektiği inancını , ülkem insanı ile gönülden paylaşıyorum.. ,

     Şimdi adım adım giderek AB-D’ in neden TSK’yı yıpratmaya çalıştığını öğrenmeye çalışalım.

1- Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen belgeyi imzaladı.
Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti.
Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı; “...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...”

2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)” değiştirdi ve
“aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başladı. Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu.

3- MASK’ın değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız etti.
ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştu.
Ayrıca MASK’ın ABD’ye danışmadan değiştirilmesi “eleştiriliyor” ve şu ifade kullanılıyordu; “...Türkiye’nin bölgede bağımsız bir güvenlik faktörü olarak güçlenmesi ve artan askeri gücü, bölgedeki istikrarsızlığı artırmaktadır...”

4- Aynı dönemde yazılan sorgulamaya yönelik ABD makamlarının raporlarında
“Türkiye’nin 2015 yılına kadar alacağı tavrın ve ülke içindeki gelişmelerin” ABD’nin “ana çıkarlarının” bulunduğu Büyük Ortadoğu bölgesinde belirleyici olacağı belirtiliyordu...

5- Bütün bunlar olurken Türkiye 1999-2001 arasında tarihinin en büyük “finansal manipülasyonu” ile karşı karşıya kaldı. 57. Hükümet “pasifize” edilip Kemal Derviş’e teslim edilirken, koalisyon ortağı partiler siyasi dinamik içinde eridi. “Türkiye’nin değerlerinin tasfiye edilmesi süreci” başladı.

6- “TBMM’den geçmeyen tezkere” ve TSK’nın ABD’nin istekleri doğrultusunda “Büyük Ortadoğu projesine” (BOP) dahil edilememiş olması Okyanus ötesindekileri daha da kızdırdı.( BOP PROJESİNE TSK. in resti )
2004 yılının Nisan ayında BOP’u anlatan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel “...Irak; Türkiye, Pakistan ve diğer İslam Cumhuriyetleri gibi bir İslam Cumhuriyeti olacak...” dedi.

7- Ortadoğu ve Orta Asya’da “kendi amaçları doğrultusunda” TSK’yı “tasarrufu” altına almak isteyen sadece
ABD değildi... Avrupa Birliği (AB) de aynı amaçta birçok giriş yaptı ve maalesef kağıt üstünde bazı kazanımlar elde etti...
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül (bu arada hatırlatalım; bazı çevrelerin Cumhurbaşkanı adayı) 2005 yılında AB Savunma Bakanları Konseyi toplantısına katıldı ve “Türkiye’nin AB muharebe guruplarında” yer almasını öngören anlaşmayı imzaladı.
Bu anlaşmaya göre; Türkiye, karar mekanizmalarında yer almayacak ama “AB’nin herhangi bir bölgedeki olaylara müdahale etmesini” sağlamak amacıyla oluşturulacak yapıya “güç” verecekti.

8- Türkiye’de “Ilımlı Din Devleti” kurmak isteyenler,
Sorosçular, rejimle “düellosu” olanlar ve Devlet düşmanı eski “bazı fraksiyon mensupları” yukarıdaki dinamiklerle eşzamanlı harekete geçti ve TSK’ya “saldırı” da yerlerini aldı.

Son söz: Bugün Türkiye’de kim “Türkiye’yi kökünden değiştirmek-bölmek-kendine uydurmak” istiyorsa karşılarında tek ciddi engel var; o da  Türk Silahlı Kuvvetleridir..



.