Salı, Temmuz 22, 2025

 

KIBRIS: DÜNYANIN KALBİNDE KAYNAMALAR VAR!

Fevzi MORAY – Emekli Piyade Kıdemli Albay
15 Aralık 2015 – İzmir

2015 yılında kaleme aldığım yazım aşağıdadır. Ancak bu yazı, Kıbrıs’ın jeopolitik önemini ve o dönemde yaşanan uluslararası gelişmeleri doğru okumak açısından bugün hâlâ son derece kıymetlidir. O nedenle, yazının güncellenmiş hâlini, bugüne ışık tutması amacıyla siz kıymetli okuyucularla tekrar paylaşıyor; özellikle genç nesillerin dikkatine sunuyorum:

Değerli silah arkadaşım Atilla Çilingir’in, Önce Vatan Gazetesi’nde 1915 yılında yayımlanan “41 Yıl Sonra Kıbrıs’ta Bir Amerikalı” başlıklı yazısı beni zamanında derinden etkilemişti. Şimdilerde  bu yazıyla birlikte yaklaşan tehlikeyi daha net görme imkanı buldum ve açıkçası içim dağlandı diyebilirim. 

Son dönemlerde Yavru Vatan Kıbrıs’a ayak basanlara ve yaşanan diplomatik gelişmelere baktığımızda, “Dünyanın Kalbi” olan Kıbrıs’ta havaların soğumasına rağmen ciddi bir ısınmadan söz etmek mümkündür. 2014 yılında ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, 52 yıl aradan sonra Kıbrıs’a resmi ziyaret gerçekleştirmiş; ardından ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları birer hafta arayla adaya gelerek dikkat çekici bir diplomatik trafik oluşturmuşlardır.

Sayın Çilingir yazısında Amerika’nın adadaki girişimlerine değinirken, ben de Rusya’nın hamlelerine dikkat çekmek istiyorum. Geçtiğimiz hafta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Lefkoşa'nın Rum kesimine giderek Kıbrıs Rum lideri Nikos Anastasiadis ile son derece kritik anlaşmalara imza atmıştır.

1974’ten bu yana Kıbrıs ve Akdeniz bu denli hareketli ve kaygan bir zemine oturmamıştır.
Ne oldu da Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin emperyal girişimleri, bu stratejik bölgede bu kadar korku ve endişe yaratır oldu?

Konu Kıbrıs olunca, Türk milleti olarak meselelere geniş bir perspektiften yaklaşmak zorundayız. Özellikle 16. yüzyıldan bu yana bu kutsal topraklar uğruna can vermiş, emek sarf etmiş her Türk gibi (ben de 1986–1988 yılları arasında Kıbrıs’ta görev yaptım), bizlerin de -emekli dahi olsak -bu davayı unutmamak ve savunmak gibi tarihi bir yükümlülüğü vardır.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de tehlikenin farkındadır. Savaşla kaybettikleri Kıbrıs’ı masa başında kazanma çabası içerisindedirler.
Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras sol eğilimlidir ve Rusya ile geleneksel iş birliğini sürdürme niyetindedir. Kıbrıs Rum lideri Anastasiadis ise muhafazakâr bir çizgide olmasına rağmen Rusya ile ilişkilerde Çipras’la aynı doğrultudadır.

Bu yakınlaşmayı, Anastasiadis’in Rusya ile görüşmeler sonrasında Yunan devlet televizyonu ERT’ye verdiği şu demeç açıkça ortaya koymaktadır:

“Rum kesimi ile Rusya arasında tarihî ve güçlü ilişkilerimiz vardır. Bu ilişkileri daha da derinleştirmeye çalışıyoruz. Almanya ve Fransa’ya sağladığımız kolaylıklar gibi, Rusya ile de benzer bir anlaşma sağladık. Kritik durumlarda Rus gemilerine ve savaş uçaklarına ikmal kolaylığı sağlayacağız. Gerekirse Rus savaş uçakları Andreas Papandreu Üssü’nü ya da diğer havalimanlarımızı kullanabilecek.”

Bu açıklama, Rum tarafının Rusya’ya olan diplomatik yaklaşımını net biçimde ortaya koymaktadır. Türkiye ile Rusya arasında yaşanan krizler, önümüzdeki süreçte daha ağır siyasi ve ekonomik etkiler doğurabilir. Bu nedenle ilişkilerimizin bir an önce düzeltilmesi hayati önemdedir. Aksi takdirde, taviz vermeyen Rusya’nın atacağı adımları öngörmek zor değildir.

Soğuk Savaş döneminde (1945–1991) potin giyen SSCB, 1991’den sonra dağılmış ve iskarpin giymeye mecbur bırakılmıştı. Ancak bugün Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu, yeniden potin giyme arzusuyla hareket etmektedir. Başka bir ifadeyle, SSCB hayali hâlâ canlıdır.

Rusya bugün:

  • Türkiye’yi füzelerle çevrelemektedir,
  • Kırım’ı ilhak etmiştir,
  • Baf Limanı ve Ermenistan topraklarını operasyonel alan olarak değerlendirmektedir,
  • NATO’nun İncirlik’i nasıl kullandığına benzer şekilde Suriye’deki Lazkiye ve Tartus üslerini aktif hale getirmiştir.

Ve daha da önemlisi; bu üsler tehdit altında olduğunda, Rus ordusuna açıkça “vur emri” verilmiştir.

Kıbrıs’ın abluka altına alındığı bir dönemde Rusya’nın böylesine hareketlenmesine özel dikkat diyorum.

Hatırlayalım: Rusya, 2004’te Annan Planı’nın yürürlüğe girmesi için BM Güvenlik Konseyi’nde KKTC’nin yok edilmesine yönelik kararı veto ederek Türkiye’nin yanında gibi görünmüştü. Ancak bu tutum, Rusya’nın kendi milli çıkarlarının bir gereğiydi.

Kıbrıs’ı elinde tutan gücün bölgeye hâkim olacağını bilen Putin yönetimindeki Rusya, artık sahnededir. Bu gerçek, Türkiye olarak bizlerin uyanık ve kararlı olmamızı gerektiriyor.

Son sözüm şudur:
Bu tehlikeli coğrafyada gelişen karmaşık diplomatik girişimler karşısında bazen tıkanıyor, derin bir endişeye kapılıyorum.
Ama bir ümidim var:
Eğer biz Türk isek; ne zaman, nerede ve nelere muktedir olduğumuzu içte ve dışta herkes çok iyi bilmelidir. Uyanan bir Türkiye’yi ve onun ayrılmaz parçası olan Kıbrıs’ı kimse elimizden a-l-a-m-a-y-a-c-a-k-t-ı r!                                                                                                                                                                            En derin sevgi ve saygılarım, tarihini unutmayan ve unutturmayanlaradır!…

                                “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

Formun Üstü