Pazartesi, Ocak 28, 2013


DENİZ KUVVETLERİNE YAPILAN DARBEYE ÖZEL DİKKAT!!!!!!
Sevgili dostlarım ,  son günlerde   yaşadıklarımız ileride aydınlık günlere          kavuşacağımızı mı müjdeliyor  ne? Bu coşkuyla yine dayanamadım ve doktorumun    önerilerini dikkate almayarak, askere ve vatanını seven herkese  reva görülen  dehşet verici hususları ve  son zamanlarda yaşanan  güzellikleri paylaşmaya karar verdim.  Sözün bittiği yerde  olmamıza rağmen ,yazmama  vesile olan en büyük  etken  aşağıdaki  olumlu gelişmelerdir. Söz konusu vatan ve Türk milleti olunca  hastalık  bahanesine sığınmak bizlere  yakışmaz. Bu nedenle  sizleri gerçeklerle buluşturacak gücü  bana veren Allah’ıma şükrediyorum.
                                                   *** 
24 OCAK  2013 Perşembe günü saat 1430’da Narlıdere Atatürk Kültür merkezinde yapılan ve gazeteci yazar Uğur Dündar , Ümit Zileli ile Türkiye Gazeteciler federasyonu genel başkanı Atila Sertel’in katılımıyla   icra edilen demokrasi paneline  gittim.  Bir gün sonra  medyanın düşürüldüğü durumu çok iyi bilmeme rağmen bir ümittir fakirin ekmeği diyerek ,  malum gazeteler! Bu  muhteşem etkinlikten bahsedecek mi diye bekledim.
Ne gezer!..  Bıraktık ön sayfayı ,  iç sayfalarda bile tek bir  cümlelik ibareye  rastlamadım.
Ey  vatanına ihanet içinde bulunan medya mensupları  bu kadar mı  tırsıyorsunuz  diktatörlerin ayak seslerinden!
Gelelim panelde beni ümitlendiren  olumlu gelişmeye . O kadar kalabalık vardı ki,   700 kişilik salona sığmamıştık. Zira tahsis edilen salon   hıncahınç doluydu. Coşkulu  halkın geri dönmesini önlemek adına  yetkililer,  500 kişilik alt salona  da  barkovizyon  kurdu.  Yine izdiham çözülemedi. Dışarıya da aynı sistem kurularak  “ iyi günler göreceğiz çocuklar” sloganını haykıran  2000’e yakın  heyecanlı ve umut dolu insanın  tarihe geçen katılımına imkan verildi.
20 yıldır İzmir’de bulunan bir kardeşiniz olarak  AKM de  böylesine mahşer  bir kalabalığa inanın şahit olmamıştım. Göğsüm kabardı , üzerimize çöken kasvetli sis perdesi kalkmış, hava,  güneşin etkisiyle sanki baharı ve iyi günlerin yakın olduğunu  müjdeliyordu. O nedenle diyorum ki, Allah daima  adam gibi adam  olanın yanındadır. Tarihin hiçbir döneminde zalimlerin, kul hakkı yiyenlerin, kindar olanların , eziyet edenlerin  –Kur-anı Kerim zalimliği kesinlikle kabul etmez- başarıya ulaştığına şahit olmamıştır..
Panelin bitimiyle huzurlu  ve ümit dolu  olarak evimin yolunu tuttum. Aynı gün saat 1700 den itibaren  doktorumun yasakladığı haber kanallarında gezinmeye başladım.  Keşke gezinmez olaydım. Bir de ne göreyim!  TV-8  ‘AKTİF-HABER’ de   Okyanus ötesinden destekli gazeteci Nagehan Alçı ile  adam gibi adam gazeteci  Can Ataklı’yı  kozlarını paylaşırken buldum.
Konu , Donanma komutanı Oramiral  Nusret Güner’in zamansız istifası idi. İktidarın borazanını çalan kadın  yazar!  Bir yerlerden aldığı destekle adeta 40 yıllık asker gibi ileri geri desteksiz atıp tutuyordu. Sevgili kardeşim Can Ataklı ise ,deniz  kuvvetlerimize   Okyanus ötesinden  neden baskı yapıldığını anlatmaya çalışıyordu. Fakat gelin görün ki Nagehan Alçı  denen  iktidarın  önde giden yalakası  ilgi alanının dışındaki konularda dur- durak  bilmeden   ahkam kesiyordu. Ataklı’nın gerçekleri dile getirmeye çalıştığı konuşmasına imkan vermiyor ve  carcar öterek zeytin yağ  gibi su yüzüne çıkmayı başarıyordu.
Merak etmeyin  televizyon kanallarının  satın alınmış  bu müdavimlerini sizlere anlatarak zaman kaybetmeye hiç niyetim yoktur. Onları! Çok iyi biliyorsunuz sizler…
Esas konuya burada bir nokta koyarak dün gece evimde yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.  
Son günlerde  ilaçların etkisiyle olsa gerek sık sık  kabuslu rüyalar  görüyorum. Biliyorsunuz silahımı 1999 yılında yastık altına  koydum. O gün bu gün silahım kalemdir benim. Dün akşam ; şu anda okuduklarınızı kaleme alırken o kadar  çok etkilenmişim ki , gece yaşananları  eşim sabah kahvaltıda  anlattığında  kendimden korktum inanın.
(……)Gecenin bir vakti eşim   ben uyurken yüksek sesle bağırdığımı duyuyor ve    yatak odama gelerek  “Fevzi neyin var canım ? Bak içeride  kızın ve torunun yatıyor , şimdi uyanacaklar”  diye uyardığını söylüyordu.  Farkında olmadan verdiğim cevap çok daha ilgi çekici olmuş.
“Bırak rüyamda   bu mahluklara  doyasıya  küfredeyim”
O nedenledir ki,  deşarj olduğum rüyaların  hastasıyım ben…
                                          ***
Esas konuya gelecek olursak, dikkat ederseniz   Medar-ı iftiharımız olan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli  son  dört yıldır  yoğun bir şekilde ‘Ergenekon,  Balyoz vb. ’ adlar  altında  sorgusuz sualsiz  tutuklanmaktadır..
Dostlarla   bir araya geldiğimde   “küresel dev, son günlerde neden  özellikle  Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızı  yıpratmaya  yoğunlaşmıştır”  sorusuna muhatap oluyorum..  Medyayı tamamen ele geçirerek haber alma  hürriyetimize ambargo koyan  iktidar ,  bilmemiz gereken gerçek haberleri bizlere duyurmamak adına  her türlü engellemeleri  önümüze sürüyor.  O nedenle  azda olsa olayların  bilincinde olmayan  değerli dostlarımın  kafalarında oluşan bu soruyu  kronolojik olarak cevaplamaya  çalışayım.
Umarım burada dile getirdiklerim , Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün korkusuz ve uyanık neferlerini daha bir bilinçli kılar..
Önce  ABD. neden TSK’ya   yükleniyor sorusuna  cevap arayalım. Bu hususu öğrendiğimizde  deniz kuvvetlerine neden bu kadar musallat olunduğunu anlamamız kolaylaşacaktır.
Adım adım gidelim...
1- Bill Clinton Mayıs 1997’de “Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi” adı verilen belgeyi imzalıyor.
Belgenin özü “ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin”, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina ediliyor.
Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar alıyor: “...iki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir...”
2- Bölgedeki dinamiklerin ve ABD’nin tavrının değiştiğini düşünen Türk Genelkurmay’ı, 1997’de “Milli Askeri Strateji Konseptini (MASK)” değiştiriyor  ve “aktif güvenlik politikası, bölgenin bağımsızlığı, TSK’nın modernize edilerek bağımlı olduğu noktaların tespit ve iyileştirilmesi” gibi dinamiklere farklı bakmaya başlıyor.  Bu değişim aslında “Ortadoğu’da yerleşme” derdini yavaş ortaya  döken ABD’nin ne yapmak istediğini “ilk algılayan yapı” olma özelliğinden kaynaklanıyordu. Kim algılıyor efendim? Tabii ki, TSK .
3- MASK’ın ( Milli Asker Strateji Konsepti) değişmesi ABD’yi herkesten fazla rahatsız ediyor.
ABD, TSK’nın “bölgede barışçıl merkezli bir yapıya sıcak bakmasından ve kararların Brüksel veya Washington yerine Ankara’dan alınmasından” ciddi anlamda rahatsız olmuştur artık.
Yani TSK diyor ki: Artık ben silahımı kendim yapacağım…
Şimdi de  Deniz kuvvetlerinde son dört yılda yaşanan içler acısı eylemlere bir göz atalım..
 1- Ergenekon  soruşturması kapsamında  Taraf gazetesince yapılan bir ihbar üzerine Sualtı Taarruz (SAT) Grup Komutanlığının eğitim alanı olan İstanbul’un Beykoz ilçesinin Poyraz köy mahallinde  yer altına gömülü bulunan silah ve mühimmat!..
2-Yine İrtica ile  Mücadele Eylem Planının altında imzası olduğu iddia edilen Deniz P. Kurmay Albay Dursun Çiçek meselesi..
3- Kuzey Deniz Saha Komutanlığında görevli Deniz  Kurmay Yarbay Ali Tatar’ın , iki amirale yönelik suikast raporu düzenlediği nedeniyle tutuklanması  ve sonra serbest bırakılışı. İkinci kez tutuklanacağını hissedince gururuna yediremeyip intihar etmesi..
26 Şubat 2010  tarihinde  ‘suikast notunun’  Yarbay Ali Tatar'a   ait olmadığı belirlendi. Hiç yok yere  Türk Levent’inin intihar etmesine , Deniz Kuvvetleri camiasının sarsılmasına  ve ailesinin yıkılmasına neden olundu. Bunu reva görenler,  ‘ben Müslüman’ım  diyebilir mi sorarım sizlere?!...
Yaşatılanlar ; vicdan, iman, insanlık, merhamet, hukuk gibi değerleri hiçe sayan EMEVİLERİN yaptıklarını  bile geride bırakacak niteliktedir.. …Yazıktır yazık!...
 Devamla……
5- Rahmi Koç müzesinde yapılan incelemede bulunan mühimmatın , Taraf gazetesince  Ergenekon’la ilişkilendirilmesi..

5- Güney Deniz  Saha Komutanlığında görevli Deniz Kurmay Albay Berk Erdem in intiharının -İntiharın nedeni Ergenekon mu ?”- şeklinde kamu oyuyla paylaşılarak kafalarda soru işaretleri bırakılması..  

Zira bu intihar , Ergenekon soruşturmasının başlamasından bu yana Deniz Kuvvetleri’nde yaşanan 7’nci intihardır ve son derece manidardır!..

Yukarıda yaşatılan acımasızlıkları  ,  zamanın Sayın Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Eşref Uğur Yiğit bakınız nasıl  boşa çıkarıyor?.

"Biz Komutanlar , Personelimizle Tek Vücut Halindeyiz ve Personelimizin Nefes Alışını Bile Hissederiz"
                                                   ***
Şimdi ise esas konumuz olan  Deniz kuvvetlerine ;  dışımızdaki kan emiciler ile içimizde palazlanan vatansızların  neden musallat olunduğuna  cevap arayalım.
Önce dünyada tüm savaşların yer altı ve yer üstü kaynaklara hakim olmak hırsından çıktığının altını çizmeliyiz..
                                             ***
Malumunuz Karadeniz ülkeleri dışında;  Fransa , Yunanistan ,İtalya , İngiltere ve eski Yugoslavya’nın  halefi olan Sırbistan –Karadağ  taraftır. Ancak  Amerika’nın karşı olduğu ve 1936 yılında imzalanan Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi Ulu önderimiz  Atatürk’ün   eşsiz öngörüsüyle   dönemin şartları içinde ilgili taraflara kabul ettirilmiştir.
Sözleşmeye taraf olmayan Amerika,  bu isteğini antlaşmaya taraf olan Romanya üzerinden gerçekleştirerek  ‘kendi oyun planını’ uygulamaya sokma çabasındadır..
Peki küresel dev neyin  peşindedir açıklamaya çalışalım?
Antlaşmaya göre denizaltılar , uçak gemileri ve 15.000 tonun üzerindeki gemiler Türk boğazlarından Karadeniz’e geçiş yapamazlar. Daha açıkça söylemek gerekirse, Amerika’nın bu denize sokacağı gemilerin boyu , tonajı ve nitelikleri Montrö  boğazlar sözleşmesine aykırıdır..
Peki Amerika Karadeniz’de donanması olsun ister mi?
İsteyeceğine dair çok neden vardır , ancak tek bir neden olaya açıklık getirebilir..
Bölge ülkeleri namütenahi enerji kaynaklarına sahiptir. Hal böyle olunca Küresel dev , Rusya’nın  Akdeniz yoluyla dünya pazarlarına satabileceği en önemli hammaddeyi kontrol etmek isteyecektir. Bu stratejiyle Rusya federasyonunu güneyden çevirip  göz dağı vermek istemektedir..
Bu nedenle antlaşmaya taraf olan ülkelerin NATO’ ya ve AB’ye  sokulması hedeflenmektedir..
Olaya bir de başka açıdan bakalım: Yine  hukuk tanımayan , vurup geçtiği yerlerde yaptığı tahribatı (katliam) görmezden gelen Küresel devin , fütursuz girişimlerine kim karşı çıkıyor dersiniz?
Tabii ki Türk Silahlı Kuvvetleri ile birlikte onun  ayrılmaz bir parçası olan
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Nasıl mı karşı koyuyor?..
(…….)Kısaca anlatayım..
Karadeniz’de  güvenlik , Türk  Deniz Kuvvetlerine  bağlı gemiler tarafından  başarıyla   sağlanmaktadır.
Amerika’nın  tek isteği ,‘transit geçiş’ şartlarını ülkemize ve dünyaya  kabul ettirmektir. .Bu  sayede boğaza hakim olan devletin , geçen gemiler üzerinde etkili ve yetkili olmaması sağlanacaktır..
ABD donanmasının   6 filosuyla  , Orta Doğuda kurduğu hakimiyeti  bu bölgede de kurarak , Rusya Federasyonunun Karadeniz , Kafkaslar ve Hazar havzasındaki artan gücünü söndürmeyi hedeflemektedir..
ABD ’in Irak işgali öncesi Trabzon ve diğer Karadeniz limanlarıyla ilgili emelleri henüz hafızalardan silinmemiştir ve dikkate değerdir.
Küresel gücün Transit geçiş isteği  tehlikelerle doludur..  Kabul edildiği takdirde üstten uçmak başta olmak üzere denizatlılar ile   sualtından geçmek hakkına da sahip olunacaktır..
Bütün bunlara rağmen , Deniz Kuvvetlerine bağlı Sahil Güvenlik Komutanlığının seçkin personeli , amansızca gemilerin antlaşma şartlarına  uygun şekilde geçişini sağlamaktadır..
Sonuç olarak uygulanan strateji , küresel gücü son derece huzursuz etmektedir.. Zira Orta Asya petrolü , tüm dünyaya kusursuzca ve adil şekilde Türk denizcileri sayesinde ulaştırılmaktadır..
Bu uygulamaya , “nimetlerin adaletsiz dağıtımını” ilke edinmiş Küresel dev köpürmesinde,  kim köpürsün.
Umarım mesele daha fazla anlatmaya gerek kalmayacak şekilde aydınlanmıştır.. 28 Ocak  2013 İzmir
En derin saygılarımla…
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY