Cuma, Aralık 25, 2009

KIBRIS’TAN ASKER ÇEKMEK Mİ DEDİNİZ ?

KIBRIS’TAN ASKER ÇEKMEK Mİ DEDİNİZ ? O KADAR KOLAY MI GÖRÜLÜYOR?
Ana ve yavru Vatana kendisini adamış Kahraman Silah Arkadaşım Atilla Çilingir’in "Türk Askeri Kıbrıs’tan Giderse” başlıklı yazısını dikkatle okuduğumda inanınız heyecanlandım ,acı ve fakat gurur verici yaşanmışlıklar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Son derece gurur duydum..

Özellikle paylaşımını, üzerimizde büyük oyunların oynandığı bu günlere rastlatması son derece hayati ve isabetlidir..Bu vesileyle unutulmaya yüz tutmuş kahramanlıklarımız su yüzüne çıkarılmış , ülkemize ve askerimize tekrar güven tazeleme imkanı yaratılmıştır..

İyi ki varlar bu gibi vatanperverler ve yazdıklarıyla insanları uyandırıyor, uyarıyor, gururlandırıyorlar..

Çok y a ş a y ı n ı z değerli Atilla ÇİLİNGİR…

Malumunuz olduğu üzere Küresel Güçlerin yıkmayı başaramadığı tek bir kale kalmıştır..

O da Türk Silahlı Kuvvetleridir..

O muazzam gücü yıkamadıkları sürece , ne ana Vatan Türkiye’yi,
ne de Yavru Vatan Kıbrıs’ı dize getiremeyeceklerini çok iyi biliyorlar onlar!...
Küresel Güçle birlik olan içimizdeki vatansızların amansızca uyguladıkları Psikolojik baskılara , aleni yıpratma faaliyetlerine rağmen güven duyulan kurumlar içersinde en başta bulunmaya devam ediyor , geçmişi kahramanlıklarla dolu olan Türk Silahlı Kuvvetleri…

Cengaver komuta kademesinin nezdinde yavru Vatan Kıbrıs’a çıkarma yapan askerlerimiz kısa süreli yaşadıkları heyecanı, başarılı ve dünyaca örnek alınacak Barış Harekatına dönüştürürken, bizler ise Ana vatanımızın kutsal Trakya topraklarında "Kıbrıs Dünya'nın Kalbidir" yazımda da belirttiğim gibi 2,5 ay süreyle yemeden, içmeden ve uyumadan b e k l e m i ş t i k Ana Vatanımızın topraklarında..

O beklemek var ya! insanı kahrediyordu , tüm ruhsal rahatsızlıklar bekleme esnasında yerleşiyordu vücudumuza.

Türk oğlu Türk'ün hiç haz etmediği bir Muharebe şekliydi çünkü
b e k l e m e k...

Her an tetikte b e k l e r k e n, bizleri gören Yunanlı askerlerin zincirlerle bağlandıkları siperlerden nasıl geriye kaçtıklarını görüyor, hadlerini bildirmenin hesaplarını yapıyorduk biz de o zamanlar..

Bu arada Türk’ün cengaverliğini ispatlamak açısından insana gurur veren tarihi bir olguyu yeri gelmişken gururla açıklamalıyım:

“Beklemeye dayanamayan bazı kahraman Mehmetçikler, habersiz ana vatan topraklarından Kıbrıs’a savaşmaya gitmişlerdi.. ”

Aynı duyguları paylaşan bizlerde Türk Askerlerine yakışan O Taarruz emrinin bir an önce verilmesini b e k l i y o r d u k, s a b ı r s ı z l a n a r a k , içimiz yanarcasına!..

(…..) Beklemenin savaşmaktan ne kadar beter olduğunu o 2,5 aylık süre içinde çok iyi anlamıştık, tıpkı Normandiya (1944-Haziran-Eylül arası) çıkartmasında olduğu gibi…

Bizler bu düşüncedeyken O çapulsuz Yunan askerlerine , karşılarında Ölümü Göze Alan Türk Asker’inin olduğu unutturulmaya çalışılıyordu.
Kimler tarafından mı ?  Tabii ki Yunanlı komuta kademesince..

İşte değerli kahraman kardeşim Atilla Çilingir'in de belirttiği gibi Türk askeri tüm dünyaya nam salmıştı , Kıbrıs Barış Harekatıyla birlikte..

Çünkü savaşmak üzere bekleyenler Türk’ler olunca , hasımlara
k a ç m a k yaraşırdı..

O nedenledir ki Ana vatanın Askeri susturulmalıydı, sindirilmeliydi, yıpratılmalıydı ve görev yapamaz hale getirilmeliydi ki, Türkiye'yi bölebilsinler ve dolaylı olarak da Kıbrıs’ı emperyalistlerin kucağına itebilsinler....

Vietnam’da, Afganistan’da kaybeden ve Irak’ta ise Türk Silahlı Kuvvetlerin desteğinden mahrum kalan Küresel Gücün, mağlubiyeti kaçınılmaz olduğundan artık geri çekilecektir....Neden mi?..

Çünkü artık sömürücülerin emellerine ulaşmalarını engelleyen , kısa zamanda kendini yenileyen , günün savaşını bilen ve büyük bir ciddiyetle uygulayan Türk Silahlı Kuvvetleri vardır önlerinde..

1974 Barış Harekatı esnasında tespit edilen eksiklikleri süratle gideren ve Kara, Deniz, Hava işbirliğine önem veren Türk Silahlı Kuvvetlerimiz adeta yeniden doğmaktadır..

Başaramayınca, Terör eylemleriyle yıpratılması hedeflenen TSK.’in önüne bu kez de Küresel güçlerce ASALA ve PKK. gibi Terör örgütleri sürülmüştür..

35 yıldır Ülkemizde yoğun şekilde uygulanan Terör eylemlerinin de üstesinden gelmesine ve dünyanın en itibarlı, en güçlü Türk Silahlı Kuvvetlerinin doğmasına engel olamamışlardır..


Ve nihayet; Dünya’ya hakim olmak maksadıyla yapılacak bir seri muharebelerde (Irak, İran, uzak Doğu vb.)Türk askerini insan deposu niyetine kullanacağını ümit eden Küresel Güç , tehlikeli düşlerini gerçekleştirme peşindeydi..

Amma onlar adına yine bir şeyler ters gitmektedir..Bu kez de emperyalist güçlerin çirkin ve tehlikeli planlarını bozan Türk Silahlı Kuvvetleri dimdik ayaktadır..

Emellerine ulaşamayanların tedirginliği, telaşı ondandır ve dört koldan
y ü k l e n m e k t e d i r l e r , ülkemizin en güvenilen Türk Silahlı Kuvvetlerine…



O kadar kolay değildir Türkiye’yi ve yavru vatan Kıbrıs’ı d i z e
g e t i r m e k…

1571 de Türk dünyasının yalnız ticaret üssü olan Kıbrıs , artık günümüzde ele geçirene saymakla bitmeyecek imkanlar bahşetmektedir..
Küresel Gücün hedefine ulaşabilmesi , ancak Türk askerinin Adadan çekilmesiyle mümkün olacaktır.

Olayın farkında olan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti vardır karşılarında..

Var mı öyle Türk topraklarına göz dikmek?..Var mı kökleri ana vatandaki Türk Milletine kadar uzanan Kıbrıslı soydaşlarımızı sahibi olduğu topraklardan atmak?..

Nafiledir uğraşları..Telaş ve sıkıntıları da ondandır..
Türkiye Cumhuriyetinin yegane güvencesi olmuş Türk Silahlı Kuvvetlerini hiçbir güç yok etmeyi başaramayacaktır..

En derin sevgi ve saygılarımla..01 Aralık2009 Antalya…
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY

Salı, Aralık 22, 2009

Günümüzün Savaşı Psikolojik/ Asimetrik Harp

GÜNÜMÜZÜN SAVAŞI
Psikolojik/Asimetrik Savaş
TÜRK GENÇLİĞİNİN BİLMESİ ELZEM OLAN SAVAŞ (…?….)

Değerli dostlarım , hedef olarak insanın ve silah olarak ta propagandanın kullanıldığı Psikolojik Savaşta , Dünya desteğini yanında hissederek faaliyet gösteren ülkeler ve güçler , son derece ucuz olan “masa başında kazanma” (Psikolojik Harp ) usulü ile hedeflerinin yarısına ulaşmıştır. Aynı yöntemle büyük Milli Hedef ve Menfaatlerine ulaşmada kararlı oldukları dikkate alınırsa, meseleye çok daha fazla bilinçli yaklaşmamız , teşkilatlanmamız ve harekat esaslarına uygun planlar hazırlayarak , barış şartlarında hayata geçirmemiz gerekmektedir..

Psikolojik/Asimetrik Harekatın yalnız silahlı kuvvetlerce icrası hiçbir anlam ifade etmez.., Ülkede bulunan bütün Milli Güç Unsurlarının (MGU) iştirakiyle yapılması halinde başarılı olacağı da unutulmamalıdır…
Bu nedenle son yılların en revaçta olan Psikolojik/Asimetrik Harekat hakkında her Türk insanının genel bilgiye sahip olması elzem görülmektedir..
Özellikle ileride çoluk çocuğa karışmayı ve bağımsız ve mutlu yaşamayı düşünen genç kuşağın, yaşamın % 90 ı savaşlarla geçen bu Dünya’da konunun üzerine fazlasıyla düşmesi gerekmektedir… Bu nedenle sizleri sıkmadan kısa ve öz bilgileri paylaşabilirsem çok mutlu olacağım.

(... )Konuya daha bir ilgi gösteren dostlarıma, bir süre komutanlığımı ve hocalığımı yapan değerli E.Kur.Alb. Dr.Tahir Tamer Kumkale’nin kaleme aldığı “Psikolojik Savaş” adlı kitabını okumasını öneririm..
PSİKOLOJİK HARP ( SESSİZ YANILTMA)
Değerli dostlarım; malumunuz milli güç unsurları (Siyasi-Askeri-Ekonomik-Nüfus-Coğrafi konum -Teknolojik ve Toplumun Psikolojik yapısı ) zayıf olan ülkelerin sıcak savaşa girmeleri son derece risklidir ve geri kalmalarını hızlandırır...Ancak aynı konumda olan Yunanistan, Ermenistan ve bazı güçler Dünya desteğini yanına aldıkları takdirde durum biraz farklılaşır.. Megali -İdea (büyük ülküler) hedeflerinin yarısına ulaşmış olan Yunanistan ile emelleri olan diğer güçlerin küresel gücün desteğini almadıkları takdirde hedeflerinin tamamına hiç bir zaman ulaşamayacağı değerlendirilmektedir.
Desteklenen güçler, ideallerine , en etkili ve en düşük maliyetli silah olan Psikolojik Harbi prensiplerini uygulayarak ulaşırlar..
Milli Güç Unsurları yetersiz olan Yunanistan, 18YY.'dan itibaren bu muharebe şeklini en iyi uygulayan ve iyi neticeler alan bir ülke konumundadır. Bir şekilde terörün odağı  olduğu kabul gören ve fakat dünya gücünden çeşitli nedenlerle destek alan ülkeler veya ülke olma yolunda vaat de bulunularak tuzağa düşürülen toplumlar da bu sistemden beslenerek hedeflerine yönelirler. “Dünya devi , prensip olarak devlet kurulması için değil, kurulu devletleri parçalanması ve yok edilmesi adına mücadelesini sürdürmektedir..”
Zamanında Çin settin den Adriyatik denizine kadar olan geniş coğrafyada hükümranlık süren Türk devletleri , güçlü olmanın  getirdiği güven nedeniyle , yapısına ters gelen , amiyane tabirle kalleşçe, kaypakça ve akıl almaz dolaplarla uygulanan bu harekat şekline,  20 YY. sonlarına kadar itibar etmediği görülür.. ..
Ancak 1990’lı yılların sonlarına doğru konunun hassasiyeti Genel Kurmay Başkanlığınca tespit edilmiş, müteakiben teşkil edilen Psikolojik Harp Dairesine bağlı birimler kurulmuştur.. Silahlı Kuvvetlerimiz  Psikolojik Harekat faaliyetlerini, ülkemizin önem arz eden bölgelerinde ne hikmetse yalnız bırakılan bir kurum olarak sürdürmektedir..

Çağımızın en geçerli harekat şekli ile (Psikolojik Harp) ile ilgili kursa katılanlar olarak öğrenmiş olduğumuz harp prensipleri , önümüze çıkan sorunlarla masaya yatırılarak düşmanın hamlelerini bertaraf ettiğimiz bilinmelidir. İcra edilen kurs ve oradan öğrendiklerimizle kimleri nasıl kazandığımıza bir kaç örnek vermemi istersiniz diye düşünüyorum.

Şahsımla ilgili vereceğim örneklerde  , kutsal görevini özveri ile yapan Silahlı Kuvvetlerin el emeği, göz nuru vardır.. Bunu da açıklamaktan gurur duymakla birlikte , esas görevi olanların görevlerini yapmanın burukluğunu yaşadığımızı da belirtmeden geçemeyeceğim..

Türkiye’nin en ücra köşelerinde yokluklar içersinde hayatı idame ettirmek, bölgede tabii afetlere ve benzeri  olaylara maruz kalındığında ilk müdahaleyi yapmak, mahrumiyeti yaşamak , geriden gelenlere ilkelliği yaşatmamanın yollarını tespit etmek, maalesef yalnız bırakılan Türk Silahlı Kuvvetlerin omuzlarına bindirilmiştir....

Türk Ulusunun çıkarları adına müştereken (topyekun) yapıldığında başarılı olacak harekatın , (Psikolojik /Asimetrik Harp) askerin üzerine yıkılması dikkat çekici ve manidardır..
 Zamanında kaybettiğimiz insanımızı kazanmak için , mücadelemizi Milli Güç Unsurlarının tamamıyla sürdürmemiz gerekirken, yine yalnız ve desteksiz bırakılan Türk Silahlı Kuvvetleri devrededir!. Asli görevi bilinen TSK’ in yıpratılması, ancak düşmanların hedeflerine ulaşmasını kolaylaştırır..

Görevi; Ülkeyi iç ve dış güçlere karşı korumak ve kollamak olan Türk Silahlı Kuvvetlerimiz acaba neden , Kürt,Türk,Çerkez,Laz vb. ayrımı yapmadan insanlara yaklaşıp dertlerine derman olacakların görevlerini yapmak durumunda bırakılmaktadır ?

Tarif etmeye çalıştığım böylesine ürpertici ortamda, bizleri ayakta tutan ve verilen savaşta başarılı olmamızı sağlayan tek şey Türkiye aşığı oluşumuzdur ..Bu düşünceyle mücadelemiz, Türk insanını kazanmak adına fedakarca yerine getirilmektedir

Gelenek ve göreneklerimize ters düşen Psikolojik Harp’in en başta gelen  zorluğu , hedef
kitleyi (dost- düşman) kazanabilmek için sabırlı olunması ve zamana ihtiyaç göstermesidir..
Ülkemizde kaybedilmiş insanların nasıl kazanıldığını ve bölgelerde elektriği, suyu,yolu,insan ve hayvanlarının sağlığı, okulların onarımı, ,asker eşlerinden öğretmenlik yapacakların görevlendirilmesi ile benzeri her türlü ihtiyacın kim tarafından karşılandığını ,siz değerli halkımızın bilmesinde çok büyük yararlar vardır..

Eğer yurttaşlarımızı bu gerçeklerle buluşturamaz ve tek yumruk halinde hedefe kilitleyemezsek , arzu etmediğimiz bölünme ve peşi sıra gelecek olan yok edilme gerçekleşmiş olacaktır..

O nedenle bilmemiz gereken husus ; bu harekat şekli ile kaybedilmiş değerlerin yalnız bırakılmış TSK ile kazanılamayacağına inanmak olmalıdır …

Şimdi gelelim esas görevi olanların cephesine.. Ülkemizde MGK diye çok önemli bir kurum mevcuttur.1982 anayasasının 117 maddesi, milli güvenliğin sağlanmasından, silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, TBMM’ye karşı Bakanlar Kurulunu sorumlu tutmuştur..Bakanlar Kurulunun , Milli Güvenlik politikasının uygulanması ve bu politikaya karşı içeride ve dışarıda ortaya çıkan engellemelere karşı tedbirler almak görev ve yetkisi vardır..

Hiç unutmamak gerekir ki, Milli Güvenlik Kurulunun yapısı; her ülkenin coğrafyası, jeopolitik ve stratejik durumu , anayasal düzeni , sosyal yapısına bağlı olarak değişiklik gösterir..
Bu şartlar çerçevesinde Türkiye’yi değerlendirdiğimizde en kapsamlı MGK’ in , bizim ülkemizde olması gerektiği gerçeği ortaya çıkar..

Ülkemizde Milli Güvenlik Konseptinin ilk defa 1961 anayasası ile oluşturulduğu yanılgısı içersindeyiz diye değerlendiriyorum..Ülkeler, bir şekilde aynı anlama gelen değişik terimlerle mutlaka bu teşkilatı kurmuşlardır....İleriyi gören Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1933 yılında “yüksek müdafaa meclisi” kurulmuş ve 74 yıldır da bu günkü adıyla yani , MGK .olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Ama dikkat edilirse dış güçler, maksadı belli olan kuruluşumuzu etkisizleştirmek, görev yapamaz hale getirmek için, muazzam bir gayret gösteriyorlar..
Sanki bu kurum yalnız Türkiye’de varmışçasına…
Şimdi değişik adlarda aynı görevi yapan diğer ülkelere bir bakalım:

ABD’de “Milli Güvenlik Konseyi” , Almanya’da “Federal Güvenlik Konseyi” , Fransa’da “Milli Savunma Konseyi”, Kanada’da “Özel Konsey”, Rusya’da “Ulusal Güvenlik Konseyi”,Yunanistan’da “Dış İşleri ve Savunma Konseyi” vb.

O halde böylesine önem arz eden bir kuruluşu, neden ülkemizde etkinleştirmemek adına bu kadar mücadele edildiğinin cevabı belirleniyordur sanırım..
Ancak , anlaşılamayan nedenlerle , MGK.’da enteresan değişiklikler yapılmıştır.. Önce MGK. Genel Sekreterliğine ilk kez bir sivil atanmış, daha sonra da Türkiye’nin milli çıkarlarını savunmak için tesis edilen Psikolojik Harekat birimini de içinde bulunduran  "Toplumla İlişkiler Başkanlığı” da kaldırılarak etkin görev yapamayan bir MGK yaratılmıştır..

Cumhur Başkanının Başkanlık ettiği böylesine önemli bir kurumun aldığı kararların tavsiye niteliğinde olduğunu da buna eklediğinizde , elzem olan savaş ve müdahale kararlarının bir şekilde kulak arkası edilebileceğini düşünebilir ve üzerimizde oynanan tehlikeli oyunları görme imkanını bulursunuz..

Dünyanın gözünde üstün Devlet adamlığının yanı sıra Muhteşem Komutanlık vasıflarıyla da anılan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün konuya yaklaşımını umarım merak edersiniz?

İleriyi görüşü , icraatçı kişiliği , bitmek bilmeyen öğrenme isteğiyle , dünya üzerinde yeni uygulanmaya başlanan her türlü harekat şeklini çok iyi bilen Psikolojik Harekatın da inceliklerine vakıftır..Ve Kurtuluş Savaşının her safhasında uygulamış ve Türk halkını, bir bütün halinde hedefe kilitleyerek akıllara durgunluk veren başarılara imza atmıştır..

Yüz sene sonrasını görebilen deha insan Mustafa Kemal Atatürk, daha Harp Okulunda okuduğu yıllarda , bazı gerçekleri görmekteydi.. Okuduğu yıllarda başta ABD ve İngiltere olmak üzere çoğu Dünya ülkelerinin, Türkiye ve benzeri bazı stratejik konumdaki ülkeleri , bu harekat kurallarıyla içten yıkmayı kafalarına koyduğunu dile getiriyordu.

Bu nedenle de her türlü savaş teknik ve taktiklerini öğrenen Atatürk, 24 Nisan 1920 tarihinde toplanan TBMM gizli oturumunda İngilizlerin , gerçeklere dayanmayan , tamamen düzmece , yalan haberlerden oluşan temalarla Türklerin aldatıldığını dile getiriyordu.. Birlik ve beraberlik içinde olunduğu takdirde millete İstiklal temin edilebileceğinin sözünü veriyordu..

Şimdiki tespit meselenin cevap anahtarı niteliğindedir..
Akıl almaz dolapların döndürüldüğü bu dönemde yalnız başına bırakılan Türk Silahlı Kuvvetleri ile Psikolojik Harekatta başarılı olunması düşünülemez..

Buradan alınacak ders nedir derseniz?
Psikolojik harekattan en az zayiat ve hasarla çıkabilmek için  , ülkenin tüm hayati kurumlarıyla birlikte bilinçli hareket edilmesi gerekmektedir..

Yine dikkat edilirse, günün savaşı haline gelen Psikolojik Harbin doktrini ; ülkenin önemli kurumlarıyla (sivil- asker) müştereken yapıldığında başarılı olunacağı üzerine monte edilmiştir.. Şimdi sizleri, Akşam gazetesi yazarı Sayın Güler Kömürcü’ nün bu konudaki çarpıcı tespitleri ile baş başa bırakıyorum.

“Şimdi... Nerede bizim ‘milli toplum mühendislerimiz, nerede milli aklın güvenliğinden sorumlu psikolojik savaş uzmanlarımız?

Türkiye’de bazı yarı aydınlarımızın kahramanı Graham Fuller ve Brezinski bize karşı servis veren önemli ‘psikolojik harekat uzmanlarından’ birkaçıdır. Peki bizim bu adamların en azından medyamıza yaptıkları servisi çözecek milli toplum mühendislerimiz kimlerdir? (Bu son 3 paragrafı geçen yıl kaleme aldım ve yaklaşık 14 aydır sorunun çözümü adına değişen tek bir –adım– atılmadı)” G.K.

Atalarımızın büyük özverili mücadeleler sonunda elde ettiği bu güzel vatan da dönen dolapları iyi değerlendirme gereği vardır.. Ülkenin kıymetini, tarihini ve ayakta kalabilmesi için verilen savaşları bilenlerin çoğalması gereği vardır.. Bilinçli olarak geri bırakılan Türk toplumunun uyandırılması gereği vardır..
Mukaddes ocakta gururla görev yapan Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratıp görev yapamaz hale getirmek ancak düşmanın hedefidir..
Can alıcı coğrafyada bulunan bir ülkenin silahlı gücünün  cansiperane gayretlerini görmezden gelmek, yıpratmaya çalışmak Türk insanının  gücünü kırmaktadır..
"Her Türk Asker Doğar"kavramı  ülkemizle özdeşleşmiştir. Hakikaten askerin başarı ile yerine getirdiği bütün görevlerde Türk insanının büyük desteği olmuştur ve olmaya devam edecektir.. Kaypakça yapılan bu harekat şekliyle kim ne kadar Türk milletini ve onun bağrından çıkan askerimizi yıpratmaya devam ederse etsin , yaşam içersinde eskiden olduğu gibi yaptıklarının mutlaka hesabını verecektir..
Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır..
Dostlarımdan, güncelliği ve önemi tartışılmaz olan bu konuda o kadar kayda değer öneriler alıyorum ki , onların gösterdiği ışıktan aydınlanarak ve önemli olan bu savaş prensiplerinden istifade ile üzerimizde oynanan oyunları aşağıda toplamaya çalışma imkanı buluyorum..
Türkiye Cumhuriyeti, yakın tarihimizde bir taraftan acımasızca Küresel Güç ülkelerinin baskılarına maruz kalmaktadır..Bir de buna İçimizdekilerin hainlikleri eklenince ülkemiz tarihinin en büyük Psikolojik Harekatı ile karşı karşıya kalmaktadır..

Toplumu bilgilendiren medyanın büyük bir kısmı tamamen ele geçirilmiştir.
Programların sık izlendiğini gösteren şifre çözücüler ülkenin ücra köşelerine yerleştirilerek , halk bilgi kirliliği ile baş başa bırakılmıştır....

Bu yöntemle; Ülkenin en önemli sorunları unutturularak Dünya’nın en seviyesiz programları televizyonda en çok seyredilen saatlerde yayınlanmış ve toplumun ruhsal ve fiziksel değerleri yok edilmiştir.Örf ve adetlerimiz unutturularak adeta insanımız uyuşturulmuştur.

Nasıl mı? Ahlaksızca işlenen magazin yayınlarıyla, mafyalaşmış futbol maçlarına olan tutkuyla , abuk sabuk diziler ve magazin ağırlıklı ahlaki değerlerin hiçe sayıldığı yarışma programları ile halkın gerçekleri öğrenmesi engellenmiştir, tabii ki.

Yeri geldiğinde çıkarları doğrultusunda ülkenin tüm nimetlerinden istifade edip , işine gelmediği zaman yan çizenlerin yaşadığı bir Türkiye’deyiz.., ..

Türk ve derin tarihi hakkında yalan yanlış kalem kullananların (!), ülkesini sever görünüp düşmanla iş birliği yapanların bulunduğu bir Türkiye’deyiz..
Bütün olumsuzluklara rağmen , bizimle birlikte yaşayıp arkamızdan vuranlara ve mukaddes ülkemizi yönettiğini sananlara düşüncelerimi siz dostlarla paylaşmama fırsatı verdikleri nedeniyle istemeyerekte olsa teşekkür ediyorum..

Zihniyet çirkinliklerinin yaşandığı bu günlerde, maalesef kahrolarak, hayretler içinde kalarak hayatı idame ettirmeye çalışıyoruz....
Ruhumuzu karartan acı yaşam reçetesinin , birlik ve beraberlikle telafi edileceğine  yürekten inanıyorum..
Bağımsız ve huzurlu yaşamamız adına kanlar dökülerek , canlar verilerek bizlere emanet edilen kutsal toprakları korumalıyız.. Miras bırakılan bütün değerleri, Dünya milletlerinin iftiharla dile getirdiği tarihi gerçekleri her fırsatta savunacağına inandığım Türk insanı ile gönülden paylaşıyorum..

Sonuç olarak , düşüncelerimi paylaşan tüm dostlarıma , uzun yıllar kader birliği yaptığım kutsal ocaktaki silah arkadaşlarıma en içten sevgi ve saygılarımla. 24.Mart 2008 İzmir
.
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALB. 24.Mart 2008 İzmir

Perşembe, Aralık 17, 2009

AH MEDYA AH!...

“TÜRKİYE’NİN ÖZGÜRLÜK TRENİ”
VE AH MEDYA AH!!!..F.MORAY


Medya Elini Şakağına Koymalıdır, Aklını Başına Almalıdır....Dökülen Medya İle Nereye Kadar… Ve daha nasıl ad koymalı medyanın toparlanması ve ülkenin çıkarına faaliyette bulunması için inanın bilemiyorum.

Dostlar! zaman içinde ; yazılı basında devlet büyüklerinin ve özellikle yazar ve çizerlerin kaleme aldıkları konular aşağıda bir nebze açıklayacağım gibi bir gün gelir mutlaka önümüze konur..O nedenle kaleme aldıklarımızı dikkatle, itinayla kağıda dökmek gerekiyor...Bol kazançlı geçen günlerin yarınını unutmamak lazımdır..Bunu niye söylediğimi biraz açıklamaya çalışayım..

Bir zamanlar bilgi sahibi olmak maksadıyla önemli silahın temsilcilerini mercek altına almıştım..Özenle anlamaya çalıştığım yazarlar vardı. Şu anda aklıma gelen Sayın Fatih Altaylı ..Bir sene evvel kaleme aldığı Ülke kurumlarının içler acısı çöküşünü dile getiren yazısını ilerleyen bölümde sizlerin bilgisine sunacağım..

Değerli dostlar, okuyan ve dikkatle olayları takip edenlerin , İnsan hafızasının unutkanlığa hastalık derecesinde açık olduğu prensibini göz ardı etmemesi , yeri geldiğinde olayları gündemde tutması ve halkı sürekli uyanık bulundurması gerekmektedir..

“ Türkiye’de ve Dünya’da Medya” konusunu sıkça gündeme taşıdığımı bilirsiniz.. Öyle anlaşılıyor ki özellikle bu yüz yılın en revaçta olan silahı (Medya), maalesef medya patronlarının kontrolünde , akıl dışı ve rant elde etmek maksadıyla kullanıldığı nedeniyle , hayati kurumlar ve dolayısıyla da Türkiye kan kaybetmektedir.. Ne yazık ki medya ordusunun vurdum duymaz icraatları devam ettikçe bu silah , önümüzdeki günlerde sıklıkla gündemimizi işgal edecek ve kan kayıpları da bu doğrultuda devam edecektir diye değerlendiriyorum..

Görülen köy kılavuz istemez değil mi dostlar..

Zira hepimizin yakın takibinde olan ve tüylerimizi diken eden olaylar, son zamanlarda daha bir yoğunlukta yaşanmıyor mu?
Bu olayların neler olduğunu isterseniz biraz hatırlamaya çalışalım…

Medya: Bütünleşmemekte inat eden ve dolayısıyla “sürü ve kurt” misali çeşitli dolaplarla köşeye sıkıştırılmaya çalışılan medya .

Bundan dolayıdır ki, daha şimdiden Aydın Doğan’ın medya organlarının Ülker gurubuna satışının söz konusu olduğu , Yeniçağ gazetesi yazarı Sayın Sebahattin Önkibar tarafından dile getirildi..
Tıpkı Tuncay Özkan’ın kanal Türk’ünde , Cem Uzan’ın Star’ında olduğu gibi…

Medya neden sıkıştırılmaya çalışılıyor acaba!!! Çünkü günümüz savaşının en geçerli silahıdır da ondan.. Yalnız başına savaş icra edindiğinde , silahı elinden alınanın kendini savunması mümkün müdür?
Silahın nasıl alındığını en az benim kadar sizler de biliyorsunuz..
Zira olaylar gözümüzün önünde gelişiyor..


Unutmamak gerekir ki , savaş çıktığında Demokratik bir ortamı hayal bile edemezsiniz..
Ancak Avrupa’nın kendi ülkelerinde uyguladığı ve fakat bizlerin uygulamasını hiçbir zaman istemediği O İLKE( Demokrasi), günümüzde hedefe ulaşmak için bir araç olarak kullanılagelmektedir..

O nedenle burada bir hususu belirtmeliyim!.. Zamanında dayanışma içinde olmayıp bir birinin kuyularını hazırlayanlar, bu gün aynı kuyuya düşmüşlerdir.. Birlik olunmadığı takdirde ise halkın kısıtlanmış olan haber alma özgürlüğü hepten sonlandırılacaktır..
Halkın doğru haberi alacağı bir iki medya kurumun da yok pahasına kimler tarafından satın alındığını veya alınacağını bilmeyen var mıdır?
Medya birlikteliği sağlanıp halkın sesine kulak verilmediği takdirde Cem Uzan, Dinç Bilgin , Aydın Doğan ve Koç gurubunun da içinde bulunduğu nice medya patronları ile para babalarının , zihniyeti belli olan iktidarın baskılarıyla yok olup gideceği .çok iyi bilinmelidir..
Zaman birleşme , tek yumruk olma zamanıdır…
Hürriyet Gazetesinin önderliğinde İzmir’den yola çıkarılan trende , ülkenin tüm medya kurumlarının ileri gelenlerinin bulunmasıyla oluşan “Türkiye Özgürlük Treni” ile silkelenmek , kalkınmak, hedefe kilitlenmek ülkenin tek kurtuluş yoludur..
Aksini düşünmek dahi istemiyorum(!?..)
Üzerimizde oynanan oyunları kısaca hatırlamaya devam edelim..

Kürt meselesi,
PKK eylemleri,
Göz yaşlarıyla ve yürekler parçalanarak kaldırılan şehit cenazeleri,
DTP. !? ileri gelenlerinin gözümüzün içine bakarak akıl almaz ve insanımızı çileden çıkartan , adeta çıldırtan beyanatları ,
Daha sayayım mı? Kıbrıs meselesi!, Ermeni meselesi ve daha niceleri…
Sonuç olarak :
Madem ki tüm dünyanın hedefi haline gelmiş bir coğrafyada yaşıyoruz, o zaman başımıza gelecekleri bertaraf edebilmek ve huzurlu ,emniyetli ve adil şartlarda yaşayabilmek için pes etmemeli , var gücümüzle birlik , beraberlikle mücadele vermeliyiz..
“Zoru başarırız , imkansızı başarmak zaman alır” temel inanç ve düşüncesi kuralımız olmalıdır.. Sevgili dostlar ders alınmadığı için tekerrür eden olayları sizlere naklederken inanın içim yanıyor, geçmeye yüz tutmuş hastalıklarım tekrar depreşiyor..
Siz sevgili dostlarıma en içten duygularla saygılarımı sunuyorum..
Fevzi MORAY

Salı, Aralık 15, 2009

ABD. HİLAFINDA YAŞAMAK(…..)

Değerli dostlarım, küresel gücün parçalayarak yok etmeyi planladığı ülkemizi ve diğer stratejik ülkelerdeki emellerini sıkça dile getirmekteyim. Bütün kalelerimizi fethetme gayreti içersinde olan Küresel Gücün bana kalırsa Ana Hedefi ; Hayati Kalelerini ele geçirdiği ülkelere “son darbeyi” vurmaktadır....O darbenin ne olduğunu merak ediyorsunuz biliyorum.. Ama önce bildiğiniz hayati kaleleri tekrar kısaca hatırlamakta yarar görüyorum..

1- Eğitim 2- Sağlık 3- Adalet 4-Emniyet 5- Silahlı Kuvvetler
Şimdi son darbeyi açıklamak gerekirse kalelerinin büyük bölümünü fethettiği ülkelerin özellikle tahrip edilmiş sağlık kurumunun yaşam damarını keserek, bu sayede sağlıksız , idealsiz , olayların farkında olamayan ve güçsüzleşen toplumu istediği gibi kullanabilmektir…

Etrafımıza dikkatle baktığımızda ülke olma özelliğini kaybetmiş toplumlar görmek mümkündür.. Örnek mi istiyorsunuz?
Yunanistan, Bulgaristan, İtalya , Almanya , (Almanlar tarafından gizli tutulan askeri sırların zamanında çeşitli muhabere irtibat vasıtalarıyla ABD tarafından öğrenilerek ülkenin askeri kanadının nasıl zayıflatıldığı da unutulmamalıdır) başta olmak üzere ,Balkan ülkeleri!, Orta doğu ve Kafkaslarda bulunan ülkelerin büyük bir bölümü..

Afrika ülkelerini saymaya gerek var mıdır? Yalnız Afrika’da ayakta duracak ve mücadele edecek azmi bile kalmamış sakat ve hastalıklı çocuklar için UNİCEF; MSN üzerinden yapılan anlaşma gereği , internet sitelerinden yardım kampanyasını başlattığını bildirmektedir.. Ancak yaptığım araştırma neticesinde haberin ve yardımlaşma kampanyasının doğruluğu henüz teyit edilmemiş gibi görülüyor....

Dikkat edilirse Küresel güç tarafından , stratejik olarak öne çıkan ne kadar ülke varsa hepsine aynı pencereden bakıldığı ve aynı filmin seyrettirildiğine şahit olunur..

Son günlerde Yunanistan’da yaşanan olaylar karşısında küresel güç tarafından etkisiz hale getirilen Yunan Emniyet Örgütünün durumu, bizim Emniyet örgütüyle ne kadar örtüşüyor değil mi? Unutulmamalıdır ki, Yunanistan’ın askeri gücü daha 1970li yıllarda görev yapamaz hale getirilmişti.. Kimin tarafından getirildiğini siz dostlarım en az benim kadar bilirsiniz..

Hiç şüpheniz olmasın ki, Kıbrıs Barış Harekatının 1974 yılında yapılmasının sebebi de budur.. Anılan Ülke Makarios üzerinden o yıllarda SSCB. ile dans ettiği nedeniyle Kıbrıs’a girmemiz konusunda bize yeşil ışık yakıldığını da unutmayalım..

Ülkemizde iktidara oturanlar ve altı defa gidip yedi defa gelenlerde, ne zaman SSCB ile iş birliğine girdilerse ipleri malum “Güç” tarafından çekilmiştir..(Dünya’da Komünizmi yok etme teorisi)

Yunanistan’da son günlerde yaşanan trajik olaylara bakılırsa dünya devi ile ters düştüklerini dikkatten uzak tutmamalıyız.. Avrupa ve Amerika’nın “şımarık çocuğu” ne yapmıştır da kaosa sürüklenmiştir, hiç düşündünüz mü? Ben, siz akıllı ve olayların farkında olan kıymetli dostlarıma dilimin döndüğünce gelişmeler hakkında bilgi sunmaya gayret göstereceğim..

YUNANİSTAN DA SON DURUM:
Yunanistan , 1970li yıllarda olduğu gibi son zamanlarda yine Küresel Gücü rahatsız edecek şekilde ateşle oynamaktadır.. Bir yandan Amerika ve Avrupa yanlısı görünüp diğer yandan Rusya ile ayak oyunlarına giren Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan , bugünlerde Çin’le de iş birliği halindedir... Dikkat ederseniz Çin , çaktırmadan Yunanistan’ın PİRE limanını satın alma konusunda hayli yol kat etmiş durumda..

Bu limanın önemini merak edenler için bir şeyler söylemek gerekirse , “Dünya’nın Ve Avrupa’nın Son Derece Stratejik Ve Ekonomik Doğu Kapısıdır” demek yeterli olur sanırım.. Yunanistan’ın uyguladığı hareket tarzına sinirlenen ve zamanında ülkemizi de çeşitli nedenlerle sıkıntıya soktuğu bilinen “Küresel Gücün”, Yunanistan’ı da karıştırmasını doğal karşılamak gerekir değil mi sevgili dostlarım?

Nitekim Yunanistan’ın şu an yaşadıklarını , çok kutuplu dünya yaratılmadığı ( ÇİN- RF.vb.) sürece stratejik ne kadar ülke varsa hepsi yaşayacaktır demek yanlış tespit olmaz kansındayım..

Parçalanmamış ve bağımsızlığı elinden alınmamış ülkelerin kalmadığı çağımızda, Türkiye’miz eğer 85 yıldır dimdik ayakta kalabilmiş ve Hür ve Bağımsızım diye haykırabiliyorsa , Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e çok şey borçlu olduğundandır..Bu temel inancımız eksilmeden canlılığını muhafaza ettiği müddetçe bizi kimse durduramayacaktır...

Acımasızca uygulanan insanlık dışı eylemlerden uzak , huzur ve barış içinde yaşamamız dileğiyle bütün dostlarıma en içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum..
Ne mutlu Türk’üm , Ne Mutlu Atatürk Sevdalısıyım Diyene..

Fevzi MORAY. E. P. KD.ALB

29 MART 2009 KURTULUŞUN VEYA YOK OLUŞUN MİLADIDIR…-1-

29 MART 2009 KURTULUŞUN VEYA YOK OLUŞUN MİLADIDIR…-1-

Birinci bölüm

Madem ki yerel seçimde ilk hedefimiz , hepinizin bildiği gibi 3 K (Kocaoğlu, Kılıçdaroğlu,Karayalçın) dır ve bu kez mutlaka başarmak istiyoruz , o halde bu günden tezi yok her türlü kırgınlığı bir tarafa bırakarak CHP.’ye ,Üç ilde başarısı için var gücümüzle destek olmalıyız..

Nasıl mı? Siteleri aktif şekilde kullanıp halkı doğrularla buluşturarak, daha evvel ki seçimlerde yapılan hilenin tekrarlamaması için iş bölümü halinde takip ve kontrol mekanizmasını devreye sokarak…

Malumunuz, mühimmatımız ( bilgi, belge vb.) vardı , silahı ( siteler) da bulduk , geriye halkın öğrenmek istediği gerçekleri internet üzerinden halkımıza duyurmak , onları uyandırmak kalıyor..

Haydi aydınlığı hayal edenler görev başına..

Seçim startı olan 3 K Parolası, daima zihinlerimizde olmalıdır..Eğer bu kez de güven duyup oy verdiklerimizin seçimlere asılmadığına , kısacası oyununa gelirsek karanlıkta yaşama mahkum oluruz..Zira bu seçim çok önemlidir..


Hepinizin bildiği gibi 29 Ocak 2009 tarihinde İsviçre’nin Davos kasabasında gerçekleşen oturumda , Başbakan RTE.’in diplomatik teamüllere riayet etmeden dünyaya verdiği korkutucu mesajlar , özgür ülkede yaşamaya susamış olan bizleri ümitlendirmiş olabilir ve fakat aynı zamanda bir ihtimaldir ki, işbirlikçilerle yapılan danışıklı dövüş de olabilir bu yaşananlar....Her ihtimali düşünmeliyiz.. O nedenle olaya sevinmeden daha bir temkinli ve teyakkuzla yaklaşmalıyız....

Yapılacak yerel seçimde dikkatli davranır , denetleme ve değerlendirme mekanizmasını devreye sokar ve aydınlık seçim startını başarıyla verebilirsek özellikle üç metropolde Atatürk’ün partisinin seçimden başarıyla çıkması sağlanabilir..

Değerli dost ve silah arkadaşlarım, dünyada yaşanan son olaylara bakıldığında insanlığın; savaşlarla bunaldığına , terörle ve acımasızca yapılan katliamlarla kan ve göz yaşı içinde bırakıldığına, yaşanamaz bir hayata layık görüldüğüne şahit olunur....

Hukukun önerdiği demokratik yollarla yapıldığında ülkelerin önünü açacak olan seçimlere , yaşadığımız dönem içinde akıl almaz hile hurda karıştırılması nedeniyle , sonuçta akıl tutulmasına uğradığımızı hepiniz biliyorsunuz..

Bu nedenledir ki, özellikle iktidara gelebilmek adına döndürülen dolaplar hakkında halkımızı uyaramazsak , huzurlu ve güvenli yaşamı sağlayan kuralları hayata geçirmez ve bilinçli şekilde uygulatamazsak , ülke insanımızın akıbeti hüsranla noktalanacak gibi görülüyor..

Dikkat ederseniz sıkça kara tablo çizerek seçimin ne kadar önemli olduğunu sizlerle paylaşmaya çalışıyorum..

Özellikle CHP.’in yerel seçimde ilk hedefi ; 3 ilin belediye başkanlığını ele geçirmek , ikinci hedefi ise , Genel Seçimlere aşağıda belirtilen pürüzleri gidererek girebilmek olmalıdır..Nasıl mı?

Genel Seçimi, Demokratik kurallarla gerçekleştirecek şekilde sil baştan düzenleyip yürürlüğe koyarak, güvendiğimiz genç ve dinamik insanları yukarıya taşıyacak sistemi Parlamentodaki tüm Millet Vekilleri ile inşa ederek…

Kısacası, büyük beyinler , sistemin insanlara yaraşır şekilde tespiti ve devreye sokulmasında görev almadıkça İsmini Ezberlediklerimiz( !?....) istemediğimiz halde her daim başımızda olacaktır..

“O nedenle Ya Bu Son Görev Yapılacak Ya Bu Son Görev Yapılacaktır…”

Örneğin Seçim sistemi, Partiler Yasası mutlaka günün şartlarına göre külliyen insanlığın ufkunu açacak şekilde yenilenmelidir..Dokunulmazlıklar mutlaka kaldırılmalıdır.. Öncelikle 29 Mart 2009 yerel seçiminde ikinci bölümde açıklamaya çalıştığım hususlara dikkat edilir ve tedbirler alınırsa arzulanan hedeflere ulaşılır diye değerlendirmekteyim..

En derin saygılarımla
Fevzi MORAYE.P.KD.ALBAY

************************************************
29 MART 2009 KURTULUŞUN VEYA YOK OLUŞUN MİLADIDIR…-2-
İkinci bölüm

29Mart 2009 seçimlerinde neler yapmamıza geçmeden evvel , kısa bir süre önce Cem Yılmazın AROG filmine gittim.. Arada gösterilen ‘Vali’ filminin kısa görüntüsü bakınız beni nerelere götürdü.
Filmde ,Ülkemizin önemli İl ve İlçelerinde üstün başarı ile Kaymakamlık ve Valilik yapan, Vatan sevgisi ve dürüst çalışmalarıyla Dünya’da bile ün yapmış Sayın Recep YAZICIOĞLU ‘un ölümünü konu alınmış…

Filmin tanıtımında bir şey çok dikkatimi çekmişti.. Siz saygıdeğer dostlarımla paylaşmanın faydalı olacağı inancındayım..

Ne diyor filmde bizden olmayan bir ajan , “ Siz Türklerin en beğendiğim özelliğiniz ne biliyor musunuz? Yapılanı çok çabuk unutuyorsunuz..” İşte burada bir nokta koyup teferruatlı düşünmemiz gerekiyor..

Ajan tarafından dile getirilen tespite rağmen üzerimizde oynanan oyunların farkında olunmaması nedeniyle 2002 seçimlerinde 10 milyon seçmen oyunu kullanamamış ve bu nedenle de Türk halkı ,
6 yıldır, akıllara durgunluk verecek kirliliklerle , vatana ihanetlerle , yolsuzluklarla , hırsızlıklarla ve çarpık kadrolaşmalarla baş başa bırakılmıştı...
Bu çarpık ve bir o kadar da tehlike arz eden gidişe son verilmediği takdirde, Emperyalist güçlerin hedefi olan “bağımsız yaşama son” politikası maalesef istemediğimiz halde gerçekleşecek gibi görülmektedir..

Halbuki, zamanında atalarımız vatan savunmasında şehit düşer, yaralanıp sakat kalırken, biz çocuk ve torunlarını huzur ve güven altında yaşatmak adına ne büyük fedakarlıkları göğüslemişlerdi.. Bu durumda bizlere düşen görev; olacak torunlarımızın istikbali için bu uğurda canını veren atalarımızın kemiklerini sızlatmamak adına amansızca mücadele vermek olmalıdır...

Bu nedenledir ki, ülkesini ve insanını sevenler olarak görev
anlayışımız ; “önümüze çıkan zorlukların başarılması ve fakat ele geçirilmesi imkansız gibi görünen engellerin ele geçirmenin zaman alacağı” prensibi üzerine inşa edilmelidir…

Hepinizin bildiği gibi, etrafta 22 Temmuz seçimlerinin ardından çok konuşulan bir konu da seçimlerde hile mi yapıldı ? sorusu olmuştur.. ”Evet yapılan seçimde küresel gücün desteğinde hile yapılmıştır dersek , yalan bilgilendirme yapmamış oluruz..” Hile yapıldığına dair çok önemli belge ve teknik bulgulara rastlandığına da şahit olunmuştur..

Şimdi sizlerle , kısaca bilgisayar ortamında yapılan seçimlerde dönen dolapları, istemediklerimizin iktidara nasıl taşındığını , dünya devi tarafından muhalefet görevinin kimlere verildiğini irdelemeye çalışalım..

Bildiğiniz gibi 2002 yılında yapılan seçimde Recep Tayip Erdoğan , mahkumiyeti nedeniyle seçimlere katılamamıştır.. Bir bakıyorsunuz gizli bir gücün aldığı kararla , Ana Muhalefet Lideri olan Deniz Baykal , önce RTE.’ı millet vekili , daha sonra da Başbakan olarak sahneye çıkarıyor..

Çok ilginç değil mi dostlarım!. Durun daha bitmedi, 2002 ve 2007 seçimlerinde hile yapıldığı ayan beyan ortada iken olayın üzerine gitmeyen kim olmuştur..

Tabii ki Ana Muhalefet lideri Deniz Baykal..

Ülkenin ufkunu açacak , ilerlemesini sağlayacak olan Partiler Yasası İle Seçim yasasında değişiklik yapılacağının teminatını verenlerin , acaba neden görevlerini yerine getirmeyerek ülkeyi karanlığa sürüklediğini hiç düşündünüz mü?

Şimdi de geliniz, olacak yerel seçimde nelere dikkate almamız gerektiğini birlikte irdelemeye çalışalım..

Seçimlerdeki Teknolojik Hile Nasıl Yapıldı Ve Uyumaya Devam Edersek Daha Nasıl Yapılacak!

Başlangıçta ülkemiz insanına değer verildiğinde başaramayacağı
hiçbir şey yoktur diyerek konuya girmek istiyorum.. Dikkat ederseniz ülkemizde bilgisayar ve elektronik aletleri kullanamayan insan sayısı yok gibidir... Konu ile ilgili insan yetiştiren yeterince fakülte olduğu da biliniyor..
Günümüzün gençliği, seçimlerde kullanılan yazılım ve güvenliği tamamen ABD teknolojisinin elinde olan SEÇSİS 'in ne olduğunu biliyor ve teknik özelliklerine de vakıftır.. Türkiye'de ilk kez 22 Temmuz seçimlerimde Amerikanın kontrolünde % 100 bilgisayar yazılımı kullanılmıştır.. Bu yazılımı da içeren projenin adı SEÇSİS' tir.. Merak edenler için ayrıntılı bilgi http://www.ysk. gov.tr/ adresinde mevcuttur. Girildiğinde teferruatlı bilgi edinilebilir..
SEÇSİS projesinde kullanılan bilgilerin toplandığı yer yazılımı , Java teknolojisi destekli Oracle'dir. Yazılıma güvenlik açısından bakıldığında, Oracle ciddi ve bu konuda büyük şirket ise de, açıkları mevcuttur ve Oracle da Microsoft'tan sonra ikinci büyük ABD yazılım firmasıdır.. Neticede her yol ABD. de kesişiyor..
Hal böyle olunca Sandık Kurullarında oyların sayılıp sonuçların elle yazıldığı tutanaklar, İlçe Seçim Kurulundaki bilgisayarlarda yüklü SEÇSİS yazılımı üzerindeki tutanağa geçiriliyor... Bundan sonraki aşamada ise İlçe Seçim Kurulu, tutanak toplamlarını İl Seçim Kuruluna ve İl Seçim Kurulu da YSK' a SEÇSİS üzerinden bildiriyor..
Bu ağ ortamı dış müdahalelere karşı güvenlik donanımları ve yazılımları ile korunmaya çalışılır.
SEÇSİS projesinde , işletim sistemi olarak, merkezde Unix-linux ,
ilçelerde ise Windows XP yüklü İnter işlemcili bilgisayarlar kullanılmıştır .
****Linux-unix sistemler diğer yazılım ve donanımlarla birlikte kullanıldığında.açık kaynak kodlu olup güvenlik açısından bugün en güvenli sistemlerdendir.
****Oysa, YSK, il ve ilçe seçim kurullarında bulunan Windows işletim sistemleri CİA destekli, Bill Gates mamulü en büyük "bilgi çalar" sistemdir.

Buna ilave olarak SEÇSİS projesinde "Cisco" güvenlik ürünleri kullanıldığı YSK sitesinde bilgi olarak yer almaktadır.
CİSCO sistem de bir ABD firmasınındır.
****CİSCO sistemin güvenlik durumu hakkında Google'de "cisco hack" olarak arama yaparsanız CİSCO güvenlik sistemlerinin nasıl hack edileceğine ve güvenlik açıklarına dair çok sayıda makale ve yazı bulabilirsiniz.

****Yani, SEÇSİS sistemi veritabanı, işletim sistemi, yazılım ve güvenlik olarak tamamen ABD teknolojisinin elindedir..
****Ve zaten hem bu nedenle, hem de bilgisayar teknolojisinin niteliği gereği sisteme her an dışarıdan müdahale edilebilmesi mümkündür.
Müdahale yapılırsa hile yapılması da teknik olarak mümkündür. Ancak bunu ispat etmeden, hile yapılmıştır demek hukuken mümkün değildir.
Bu konuda İ.Ü. Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğ.Gör. Doç.Dr. Ümit SAYIN'ın makalesinde ilginç bilgi ve tespitler yer almaktadır (http://www.kuvayimi lliye.net/ yazar.php? id=1928).

Yazılarımda sıkça işlediğim bir konuyu burada tekrarlamamın yerinde olacağı kanaatindeyim..
****Son yıllarda başta ABD olmak üzere, Yunanistan’da, Ukrayna’da, Irak’ta, Türkiye’de, İtalya’da vb. stratejik konuma sahip ismini sayamadığım çeşitli ülkelerde benzer bilgisayar destekli seçim sistemi kullanılarak halkın aklını durduracak neticeler alınmıştır..
Bazı Avrupa ülkeleri hileyi tespit ederek demokratik kurallara uygun seçimin yapılmasını sağlamıştır.. Ancak bize dönecek olursak , Atamızın partisi ile ülke yönetimine soyunur gözükenler , maalesef kendilerine tevcih edilen Muhalefet göreviyle yetinmişlerdir.. Bizler Seçim şokunu atlatmaya çalışırken sosyal demokratların ne yaptığını henüz unutmadık..
****Muhtemeldir ki, seçime hile karıştığı bilinmesine rağmen , ne sistemle ilgili tek bir laf etmişler , ne de sandık tutanaklarının fiili tespiti için hamle yapmışlardır...
Adeta Türkiye’nin idaresini ; rejimi değiştirmeyi kafalarına koyanlara gümüş tepside sunmayı başardılar..
İşte geçen iki seçimde üzerimizde böyle oyunlar oynandı , dostlar..
Onun için sizler gibi benim de kafam son derece karışık..Ve onun için dikkatli olmak , teyakkuzda bulunmak ve yapılanları takip ve kontrol etmek zamanıdır diyorum..
Ve çözümün, oynanan oyunları alt edecek bilgileri süratle öğrenmekten ve kirli hamleleri boşa çıkaracak şekilde amansızca mücadele etmekten geçtiğini bilelim.... Yapacağımız mücadelede Allah’ın bizimle beraber olacağına inanıyorum..Gazamız şimdiden mübarek olsun..
En derin saygılarımla.. Fevzi MORAY E.P.KD.ALB.
04 Şubat 2009 İzmir

24 NİSAN 1915 SOYKIRIMI VAR MIDIR?

Dikkat edilirse yurt dışında sürekli olarak Türk’ler tarafından katledilen Ermeni hikayeleri dile getiriliyor. Atatürk bile zamanında , Balkan ve İstiklal savaşından başarı ile çıkılmasına rağmen “çatışmalarla yola devam edilemeyeceğini , nefret ve kötü anılarla bir yere varılamayacağını” söyleyerek, ülkeleri barışa hizmet etmeleri adına çaba göstermeye çağırıyordu...

Ancak Emperyalist güçlerin Eğitimi çökermek adına uyguladıkları baskılar nedeniyle, cahilleştirildik ve çok çabuk unutan bir millet olduk. Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün gönlünden geçen ve gerçekleştirmek adına büyük mücadeleler verdiği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesi , 1950-60-70li yıllarda söylemde bırakıldı.. İlke doğrultusunda yeterli eylem planı yapılmadığı nedenle de Dünya’da kapısı sürekli çalınan , üzerinde her türlü oyunların oynandığı bir Türkiye yaratılmıştır..


İnsanlığın teşekkülünden bu yana zamanın % 90 ı savaşlarla geçtiği , tarihi bir saptamadır..Ben Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden; ‘barış ortamı yaratabilmek istiyorsak , hazar zamanında topyekun savaş hazırlığı yapmalıyız’ demek istediğini anlıyorum..

Bu düşüncenin dışında olan ülkelerin rüya aleminde olduklarını ve kapılarının ilk fırsatta zorlanacağını ve daha da ileri gidilerek tarihten silinme ile karşı karşıya kalınacağını değerlendiriyorum..

Ermenistan zayıf ve tarihi başarısızlıklarla dolu olan bir ülkedir..Ancak ABD. ve Avrupa ülkelerinde yerleşmiş yetkin ve sözü geçen Ermeni lobisinin güçlü girişimleri sayesinde , ileri tarihlerde verecekleri mücadeleleri maalesef masa başında kazanacağının endişesini taşımaktayım.


Bütün gerçek beyanatlardan da anlaşıldığı gibi, artık yaşanmış tarihi bilmekle kalmayıp, Dünya’da (İngiliz, Rus,Alman Fransa vb.) yaşamakta ve ebediyete intikal etmiş değerli tarihçi, Devlet ve bilim adamlarının kaleme aldığı kitap ve dokümanlardan istifade etmeliyiz.. Ve bu doğrultuda Dünya insanını , bir çatı altında toplayıp ,gerçek taşların eteklerden dökülmesinin amansız takipçisi olmalıyız, diye değerlendirmekteyim.

Her zaman şahit olunduğu gibi araştırma yapmaktan imtina ederek yalnızca “meseleyi tarihçilere bırakalım” zihniyetiyle hareket edildiğinde kapımızın her zaman bizi sıkıntıya sokacak şekilde çalınacağını unutmamalıyız.

Fevzi MORAY
E.P.KD.ALB.
11Ekim 2007 İzmir

Pazartesi, Aralık 14, 2009

12 EYLÜL ÖNCESİ TÜRKİYE

12 EYLÜL 1980 ÖNCESİ TÜRKİYE (!….)

Değerli dostlarım, 08-Kasım 2006 tarihinde sayın H. Uluç’un, yazmış olduğu bu yazıyı okuduğumda 1970-1976 'da İstanbul’da ve 1976-1980 yıllarında Erzurum'da görev yaptığım günler film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti.

Erzurum gibi bir şark kentinde huzur kalmamıştı. İlin Atatürk Üniversitesi'nde öğrenciler solcu, sağcı olarak düşman gibi ikiye bölünmüş, adeta birbirlerini yok etmenin mücadelesini vermekteydiler.

Bizler ise artık asli görevimizi unuturcasına, olacak zayiat ve hasarı en aza indirmek adına, üniversitenin içinde 24 saat esasına göre münavebeli olarak nöbet tutar hale gelmiştik.


Yine bendeniz 1970-1976 yıllarında İstanbul'da sıkıyönetimde görevli iken, ;yukarıda bahsettiğim nedenlerle , daha henüz temiz olan denize bir gün bile elimi sokamamıştım. Yok Ecevit ,yok Demirel geliyor şeklinde haberler karşısında ,"haydi Fevzi Bölükle Aksaray- Saray burnu arasında emniyeti huzuru sağla”.....

O zamanlar Boğaz Köprüsü henüz yapılmadığından (1973'te açılmıştı)
Saray Burnu intihar etmek için ideal bir adresti. Ben bile insana yakışmayan, Allah'ın verdiği canı sonlandırmayı düşünür hale gelmiştim. İnsanı yıldıran,dehşete sürükleyen, insanlıktan çıkaran o günleri bizler yaşadık,unutmadık ve o günleri yaşamayanlara hatırlatmakta, en önemli görevimiz olmalıdır.


Bilindiği gibi tarih boyunca bu topraklarda kurulmuş olan 16-Türk Devleti, emperyalist güçlerin planları doğrultusunda içte çıkartılan kargaşalar nedeniyle yıkılmıştır. İlerleyen yıllarda, yabancı güçlerce aynı hedefler doğrultusunda gerçekleştirilen üç müdahale de , huzurun olduğu bir ülkede askerin çıkışı (DARBE) şeklinde akıllara kazınarak , ülke insanının kafası karıştırılmış ve T.S.K 'ye güvenin azaltılması hedeflenmiştir..

Ancak Silahlı güçlerce ülke yönetimine el koyan , huzur ve emniyeti sağladıktan ve ülkeyi tekrar demokratik ortama kavuşturduktan sonra , yönetmesi gerekenlere teslim edenlere en güzel örnek Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur.

Bu uygulamaya acaba başka bir ülke örnek gösterilebilir mi? Malum en yakın komşumuz Yunanistan ile aramızda Kıbrıs Barış Harekatı olmamış ve rahmetli B.Ecevit Yunanistan'ı bu nedenle uyandırmamış olsaydı, 1967 yılından itibaren yönetimde olan Askeri Cunta rejimi aynen ülkesini yönetmeye devam edecek, belki de tarihten silinme ile karşı karşıya kalacaktı. ..
Yönetmesi gerekenlerin başta olmadığı bir yerde ,kalkınmak ve başarıya ulaşmak mümkün müdür?

Aslında Asker evladı olan Sayın Hıncal Uluç , Allah vergisi yeteneği ile yaşanan gerçekleri o kadar güzel açıklamış ki, benim yaşadığım gerçekler , konuya biraz olsun anlam katabiliyorsa , inanın çok mutlu olacağım.


Dikkat edilirse ,emperyalist güçler, kendi çıkarlarına hizmet etmeyen ülke liderlerini değiştirmede her türlü entrikayı (dolap) denemekte, insanları kaosa sürüklemekte ,ülkeyi yaşanamaz ,nefes alınamaz hale getirmekte çok başarılı olmuşlardır.

Bu nedenle yaşananların unutulmadığı ,öğrenilmesi gerekenlerin genç nesillere hatırlatılması dileklerim ile Silah arkadaşlarıma ve dostlarıma en derin sevgi ve saygılarımı arz ediyorum.

Fevzi MORAY 25-KASIM 2006 İSTANBUL

10 KASIMLARI UNUTTURAMAZSINIZ..

10 KASIMLARI UNUTTURAMAZSINIZ!!
Sevgili dost ve silah arkadaşlarım, Cumhuriyet rejimi ile o rejimin temel taşları olan Demokratik ve Laik yapı, her geçen gün yapılan çeşitli eylem ve söylemlerle temelinden sarsılmaya çalışılmaktadır....Bununla da kalınmayıp, Atamızın 71’ci ölüm yıl dönümünde Anıtkabire kadar uzanan bir seri tehlikeyle karşı karşıya bırakıldığımızı umarım hissediyorsunuzdur..
Türkiye üzerinde döndürülen dolapları dile getirmek için ta! eskilere gitmeye de gerek yoktur, biliyorsunuz..

20 Ocak 2009 dan itibaren dünyayı yönetmeye soyunan Küresel Devin yeni başkanı OBAMA Barack Hussein , ilk resmi ziyaretini ülkemize yapmıştı.. Genel bir değerlendirme yapıldığında insanımızın sempatisini kazandığı ve son derece olumlu izlenim bıraktığı söylenebilir..

Ama sempati dağıtan da , ilgi gören de ve ilk ziyaretini Türkiye’ye yapan da “siyasetçi” olunca elimizi şakağımıza koyup düşünmeliyiz derim!...

Zira hiç unutmamalıyız ki siyasetçiler, aynı zamanda dünyada hiç güvenilmeyenlerdir de.. Siyaset; ağzından çıkanın , akıldan geçirilenin zıttı olarak da tarif edilir..

Dünya’yı yönetmeye soyunan Obama’ın Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘e methiyeler düzmesinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden 11’ci ve peşi sıra gelen dalgalarda tutuklananları hatırlamaya ne dersiniz?

(….)Eli kalem tutan akil düşünce insanlarından tutun da , kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin seçkin komutanlarına ve son olarak da herkesin duyacağı şekilde Mustafa Kemal ATATÜRK’ e olan sevgilerini seslendiren sade vatandaşa kadar..

Gizli güçlerin desteğiyle Türkiye’de yok edilmeye çalışılan Adalet mekanizmasının kendi dalını kesen tehlikeli kararlarından dolayı, suçsuz insanların içeriye sokulduğu , suçluların ise dışarıda elini kolunu sallayarak gezmekte olduğunu nefretle seyreder olduk


Aşağıdaki linki tıkladığınızda Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün izini sürerek yaşam bulmaya çalışan saf ve yürekli insanımıza reva görülenleri ibretle, nefretle ve hayretle izleyeceksiniz..ne demeli (!?.....)
http://video.aol.co.uk/video-detail/olacak-o-kadardan-atatrk-dersi-/536948045

Bırakın duyarlı insanları sabrının taşmasını , yok edilmeye çalışılan üstün değerler ve yaşatılan çirkinlikler karşısında taş bile ç a t l a r….,


Sonuç olarak;

Türk insanının çok çabuk unuttuğu dikkate alınarak yapılan gizli ve tehlikeli planlar ,sessiz kalındığı nedenle maalesef Anıtkabire kadar uzanmıştır..

Aşağıdaki karikatür 10 ciltlik bir eserden çok daha ibret verici ve etkileyicidir..Fazla lafa ne gerek…
En derin sevgi ve saygılarımla.

Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY 19 Kasım 2009
SAYIN BAŞBAKANA MEKTUBUMDUR!!
Değerli dostlar, malum güçlerin! Bir an evvel hedeflerine ulaşmaları adına ülkemizde o kadar çabuk gündem değişiyor ki , şu anda olduğu gibi hedef analiz ve tespitinde daldan dala konar hale geliyoruz..

Ben sizlere bu gün 10 Kasımların öneminden bahsedecektim. (10 Kasımları unutturamazsınız)..Lakin bir gün içinde gündemi değiştiren o kadar çok propaganda bombardımanına maruz kalıyoruz ki, adeta akıl tutulması yaşıyoruz..
Bu nedenledir ki diğer konuyu başka bir güne bırakarak bu gün bizleri yönetenlere seslenmek ihtiyacı hissettim..
***
Siz iktidardakiler! sonunuzun yaklaştığının farkında mısınız?

Öğrenmek zahmetinde bulunmadığınız tarihimizin altında ezileceğinizi, yatağa girdiğinizde biraz olsun düşünmez misiniz?

Yine siz iktidardakiler! hiç kitap okumaz mısınız? Tarihten ders çıkarmaz mısınız?

Siz Sayın Başbakanım!, Mecliste , metne bağlı kalarak “Demokratik açılım” konusunda dile getirdiklerinizle biz Atatürk sevdalısı yurt severleri hiç tatmin edemediniz ve adeta havan da su dövdünüz..
Bırakınız beklentilerimize yaklaşmayı , adeta dağa fare doğurttunuz..

Doğal olarak da mecliste bulunan duyarlı milletvekillerinin haklı tepkileri, sizi yoldan çıkartmaya ve esas kişiliğinize döndürmeye yetti..

Sayın Başbakanım, günün savaşından başarıyla çıkmak istiyorsanız eğer, devlet adamlığı ciddiyetinde vakur ve bilinçli hareket etmelisiniz..

Düşüncelerini söyleyenlere tahammül göstermelisiniz.. Zira çoğu zaman bizlerin beyinlerine kazınan ürpertici görüntünüze ve verdiğiniz tehlikeli mesajlara tahammül edemeyenler her geçen gün çoğalıyor, dikkate değerdir..

Bu gidiş sizin ve şürekanız adına hayırlı bir gidiş değildir..Hemen hemen her gün yüce divanlık suçların havada uçuştuğu günleri yaşar olduk..

Hitabet kabiliyeti yüksek , icraatı çok kuvvetli ve çalışkan bir lider olduğunuz su götürmez bir gerçektir, hakkınızı vermeliyiz..

Hakkınızdaki düşüncelerimi, yedi yıldır sizi analiz eden bir ağabeyiniz olarak dile getirmeye çalışıyorum..

Ancak unutmayınız ki, Gerçek kişiliğiniz; irticalen yaptığınız konuşmalarda ortaya çıkıyor....

Metne bağlı kalmayarak yaptığınız etkili konuşmalarda Sağlıklı kişilik portresinden oldukça uzaklaşıyorsunuz. Meydana çıkan ruhsal rahatsızlıklarınızı hayretle , dehşetle ve birazda tedirginlikle izler olduk..

Bu gidiş sizi bitirdiği gibi , sizinle birlikte olanları da bitirir Sayın Başbakanım..

İktidara geldiğiniz günden bu yana gerçekleştirdiğiniz başarılı icraatlarınızı, 28 Eylül 2008 tarihinde kaleme aldığım “yiğidi öldür ama hakkını ver” başlıklı yazımda dile getirmiştim..Sayın Başbakanım, sizi düşünerek kaleme aldığım o yazıdan can alıcı bir iki cümleyi burada tekrarlamanın faydalı olacağı kanısındayım..

“(………) Politikalarını tasvip etmediğim bir iktidar tarafından yönetilmemize rağmen “yiğidi öldür ancak hakkını yeme” ilkesine riayet edenlerdenim..


Özellikle özel aracımla ülkemizin her yöresinde yapılan ve yapımı devam eden duble yollarda huzur ve emniyetle seyahat ederken , mevcut iktidara çok teşekkür ve dua ettiğim olmuştur.. Aynı düşüncelerim TOKİ evleri içinde geçerlidir..

Sonuç olarak; hangi iktidar tarafından yönetilirsek yönetilelim “ülke yararına yapılan tüm etkinliklere destek, irticai faaliyetlere köstek” prensip edinildiği takdirde ülkemiz muasır medeniyet seviyesini yakalar , aksi halde yok olmaya mahkum ediliriz diye değerlendiriyorum.”
***
Umarım takip ettiğiniz tehlikeli yolun, sizlerden neleri alıp götüreceğini hesaplıyorsunuzdur..
Ne diyelim , Allahın selamet ve sevgisi üzerinizde olsun..

En derin sevgi ve saygılarımla..16 Kasım 2009 Antalya
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALB.
***

Şimdi esas konuya dönebiliriz..

Sevgili dost ve silah arkadaşlarım, Cumhuriyet rejimi ile o rejimin temel taşları olan Demokratik ve Laik yapı, her geçen gün yapılan çeşitli eylem ve söylemlerle temelinden sarsılmaya çalışılmaktadır....Bununla da kalınmayıp, Atamızın 71’ci ölüm yıl dönümünde Anıtkabire kadar uzanan bir seri tehlikeyle karşı karşıya bırakıldığımızı hissettirmeye çalışmadılar mı?
Türkiye üzerinde döndürülen dolapları dile getirmek için ta! Eskilere gitmeyede gerek yoktur..

Bilindiği gibi 20 Ocak 2009 dan itibaren dünyayı yönetmeye soyunan Küresel Devin yeni başkanı OBAMA Barack Hussein , ilk resmi ziyaretini ülkemize yapmıştı.. Genel bir değerlendirme yapıldığında insanımızın sempatisini kazandığı ve son derece olumlu izlenim bıraktığı söylenebilir..

Ama sempati dağıtan ve ilgi gören de “siyasetçi” olunca elimizi şakağımıza koyup düşünmeliyiz derim!...

Zira hiç unutmamalıyız ki, siyasetçiler aynı zamanda dünyada hiç güvenilmeyenlerdir.. Siyaset, ağzından çıkanın akıldan geçirilenle zıt olması olarak ta tarif edilir..

Dünya’yı yönetmeye soyunan Obama’ın Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘e methiyeler düzmesinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden 11’ci ve peşi sıra gelen dalgalarda tutuklananları hatırlamaya ne dersiniz? Eli kalem tutan akil düşünce insanları, herkesin duyacağı şekilde Mustafa Kemal ATATÜRK’ e olan sevgilerini seslendiren vatandaşlar ve son olarak ta kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin seçkin komutanları…

Türk insanının çok çabuk unuttuğu dikkate alınarak yapılan gizli ve tehlikeli planlar ,sessiz kalındığı nedenle maalesef Anıtkabire kadar uzanmıştır..

Aşağıdaki karikatür 10 ciltlik bir eserden çok daha etkileyicidir..Fazla lafa ne gerek…
En derin sevgi ve saygılarımla.

Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY 15 Kasım 2009



,

SİYASAL ÇÖZÜM

Prof. Dr. Mümtaz SOYSAL’ in “Siyasal Çözüm !”
adlı yazısına yorumumdur.


Sayın Soysal gibi vatan severler , tıpkı Oktay SİNANOĞLU gibi yalnız bırakılanlardan.. Özellikle Cumhuriyet gibi önemli bir gazetede!

Neden böyle söylediğimi açıklamaya çalışayım.., 22 Temmuz 2007 Seçimlerinden evvel Cumhuriyet Gazetesi Ankara temsilcisi Sayın M. BALBAY ile bazı değer verdiğim yazarlara, zamanında bilgi alışverişi ile kenetlenerek mücadele edebilme imkanı sağlayacak konularda, naçizane önerilerimi belirtmiştim. Ancak hiçbir yazıma dönme nezaketi gösterilmediği gibi, okumaktan nefret ettiğim Hürriyet gazetesinin bazı yazarları kadar dahi olamadıklarına şahit olmuştum..

Yine, çeşitli zamanlarda seçimlerin tek mağlup gazetesinin Cumhuriyet gazetesi olduğunu, Sayın Soysal gibi değer verdiğimiz yazarlarla hayatı paylaşmamızın gazete yöneticilerince aşağıdaki nedenlerle bir şekilde engellendiğini dile getirmiştim..

Bazı medya kuruluşlarının internetten ücretsiz sayfalarını değerlendirme imkanının olduğunu , Cumhuriyet gazetesinin bu imkanı vermediği gibi, Türkiye'de satılan en pahalı gazete olduğunu da açıklamıştım..

Ayrıca satılmış bazı medya kurumlarınca basılan gazetelerin halka parasız dağıtıldığını ve kirli ve gizli emellerini bu doğrultuda servis ederek halkın nasıl kandırıldığını ve kendi emelleri doğrultusunda nasıl kazanılmaya çalışıldığını da dile getirmiştim..

Yazımı , bu savaşı kazanmak istiyorsanız o savaşın silahını ("medya") maksadına uygun kullanmalısınız diye de sonlandırmıştım.....

Şimdi, Sayın Mümtaz Soysal’ in “Siyasal Çözüm !...”adlı yazısıyla dile getirdiği muhteşem tespitlerine dönebilirim.. Öncelikle dilimin döndüğünce siz değerli dostlarımla paylaşmakta olduğum fikirlerimden birini bu vesileyle tekrar ederek konunun önemini açıklamaya çalışacağım..

“Biz vatan severler! , yoldan çıkmış iktidarlar ve PKK ile değil, Dünya deviyle savaşıyoruz!!”

O çıkarcı devin !, hedeflerine ulaşmak adına Dünya ülkelerini nasıl kontrol altına aldığını , direktif verdiğini , ayrıca ana hedefinin neler olduğunu ülkemizde bilmeyen kalmış mıdır?

ABD, kendi çıkarlarını gözeten alternatif bir partiyi bulsun şu andaki iktidarın esamisi okunmaz..Hemen ipini çeker, bilirsiniz!


Yine bilinmesi gereken bir gerçek daha vardır ki, artık bu devrin savaşları bir koyup üç alınacak türden çıkmış , en az kayıpla atlatılması için mücadele esas alınmıştır.. Yine Unutmamak gerekir ki! Türk Silahlı Kuvvetlerini ele geçiren güç!? , Türkiye’yi de ele geçirmiş demektir.
O nedenle ABD’nin şu sıralar zor durumda kaldığını ve bir arayış içersinde olduğunu söylediğimizde yanlış bir değerlendirme yapılmadığı farz ve kabul görür....

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ; Atatürk ışığında aydınlanmayı hedef edinmiş Türk halkını kucaklayarak emin adımlarla yukarıda arz edilen ümit dolu yolculuğa ilerlediğini fark eden ABD. , askeri yıpratmak konusunda elinden geleni yapmakta ve başarılı olduğu da görülmektedir..


Bu nedenledir ki, Dünya’da 1991 yılında dağılan Sovyetler Birliğinin kısa sürede silkinerek yeniden doğuşu, ABD'nin insanlık adına işlediği vahşet niteliğindeki eylemlerine set çeker..
Bu da dengesine yeniden oturan Dünya’da; refahı, huzuru ve barışı beraberinde getirir. Olayın farkına varan ABD. , ne pahasına olursa olsun Türkiye'yi elinden kaçırmayı ve özellikle de Rusya, İran ve Çin ile bütünleşmesini göze alamaz.. Bunun için de elinden gelen her türlü entrikayı yapacağı değerlendirilmektedir..


Maalesef tüm kurumlarca idrak edilmesi gereken yukarıdaki gerçekleri, Türkiye’de yalnız bırakılan Türk Silahlı Kuvvetleri doğru olarak okumaktadır.. Rusya'nın İran ile işbirliğini açıkça dile getirişi , son olarak Rusya’nın Hindistan , Çin ve İran ile işbirliği arayışına girişmesinden sonra bu bütünleşme çok daha fazla anlam kazanmış durumdadır..

Yeni kutup oluşturmaya azimli biz ve bizim gibi stratejik konumdaki ülkelerin , tek kutuplu dünya hakimiyetini sürdürmeyi hedefleyen Amerika karşısında ellerinin güçleneceği de bir gerçektir..


Dünya'ya bu perspektiften bakıldığında , Amerika’nın mutlak gücüne karşı çıkan ikinci veya üçüncü gücün teşekkülü biz ve bizler gibi ülkelerin daima lehine olacağı ve bu sayede Dünya nimetlerini Demokratik ortamda paylaşma imkanı da bulacağı değerlendirilmektedir..

Şunu da görmek gerekir ki; PUTİN liderliğindeki Rusya Federasyonu , Asya’daki eski şaşaalı günlerine ulaşmanın gayreti içindedir..

Rusya’nın buyurgan özelliği taşıyan yönetim biçiminin ( halk adına karar verme), insanlar tarafından kabul gördüğü de bilinmektedir..

Şu anda Türk Silahlı Kuvvetlerinin , bilinen nedenlerden dolayı ABD’ye ters düştüğünü belirtmeliyiz..

Bu güç ki, Türk halkıyla birleşip kaybolmakta olan bağımsızlığımızın ve kutsal değerlerimizin tekrar kazanımını sağlayabilecek , hatta bütün Dünyaya barış ve huzur getirebilecek ve dünyayı kana bulayan ABD'nin karşısına ikinci bir gücü de çıkartabilecek tek güçtür.

Eğer başarılı olunursa (R.F.+Çin+İran+Hindistan+ TÜRKİYE) hem Dünya rahat bir nefes alacak , hem de parçalanmaya yüz tutmuş irili ufaklı ülkeler eskiden olduğu gibi "Denge Stratejisi" ile bir süre daha bağımsızlığını idame ettirebilecektir diye değerlendiriyorum..

Ümitlerimizin tükenmediği, mücadele hırsımızın zirve yaptığı bir Türkiye’de huzur içinde yaşamamız dileklerimle hepinize saygılarımı sunuyorum..
E.P.KD.ALB. Fevzi MORAY

09 Şubat 2008 İzmir

Pazartesi, Aralık 07, 2009

Kıbrıs Dünyanın Kalbidir

KIBRIS DÜNYANIN KALBİDİR!.. F.MORAY
KIBRIS'A ÖZEL DİKKAT!
Kahraman Kıbrıs gazisi , değerli Silah arkadaşım Atilla Çilingir’in aşağıda kaleme aldığı http://www.kibris1974.com/k-k-t-c-26-yildir-yasayan-bir-gerçektir-t96454.html yazı, 1986-1988 yılları arasında Yavru Vatan Kıbrıs'ta gururla ve gayretle yerine getirmeye çalıştığım askerlik hizmetlerimi bir, bir anımsamama vesile oldu ..Teşekkürler sevgili kardeşim, kader birliği yaptığım silah arkadaşım Atilla ÇİLİNGİR…

Konu Kıbrıs olunca olayları daha bir geniş açıdan değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.. Bir teşekkürle geçiştirilemeyecek kadar hayati konudur çünkü Kıbrıs..

Özellikle 16 YY .’dan bu yana bu Kutsal topraklar uğruna kan dökmüş , şehit vermiş, gazi unvanına erişmiş ve emeği geçmiş her Türk’ün ; Sayın Çilingir’in dile getirdiklerine ilave yapmak ve haklı davamızı savunmak mecburiyeti vardır..Çünkü bu uğurda mücadele verenler, Yavru Vatanın üzerinde oynanan oyunları yakından takip etmektedir..Gelişen durumlardan haberdar olmaları da en vazgeçilmez haklarıdır..
***
Mevzubahis olan Yavru Vatan Kıbrıs olunca Annan planından bahsetmemek olur mu?...
Bana göre ABD.’in , AB.’in ve maalesef AKP. iktidarının baskılarıyla Referandumda Annan planına E V E T diyen KKTC.,adeta Rum tarafının uşağı olmayı kabul etmiştir..Azami destek gördüğü Batının gözünün içine bakarak H A Y I R diyen Rum tarafı ise , “Ben Türk’le bir arada yaşayamam, en iyi Türk ölü Türk’tür” mesajını dünyaya vermiştir..

Tarih sayfalarında Çin setinden Adriyatik denizine kadar varlığını onurlu şekilde hissettiren Türk Milletinin zor günlerinde Allah daima yanında olmuştur.
Güçlükler karşısında ne gibi başarılarla tarih sayfalarını süslediğini unutanlar bir kez daha okusunlar…

Referandumda hayır oyu kullanan ve "Ben 'Türk'lerle bir arada yaşayamam” diyen Rum tarafına teşekkür borcumuz vardır..Ama en fazla teşekkürü hak eden ülkenin Rusya Federasyonu olduğunu akıllarımızdan çıkarmamalıyız..

1991 yılına kadar tabiri caizse potin giyen SSCB., bu tarihten itibaren dağılmış ve iskarpin giymeye mecbur bırakılmıştır..Ancak Putin’in yönetiminde olan Rusya Federasyonu tekrar POTİN giyebilmenin gayreti içindedir..

Bir taraftan ülkesinin sarsılmış ekonomisini düzlüğe çıkartırken , bir yandan da bir zamanların efsanevi Haber Alma Örgütünü (KGB) yeniden canlandıracak adımları atıyor.Dünyada olan gelişmeleri anbean takip ederek tekrar eski günleri yakalamanın gayretini veriyor..


Konu Kıbrıs olunca olayların farkında ve eski güçlü konumuna ulaşmak amacında olan Rusya , Annan planının yürürlüğe girmesi için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konsey’inde KKTC.'in yok edilmesi kararına karşı çıkarak veto hakkını kullanmıştır.. Neden veto ettiğini bilmek için kain olmak gerekmiyor..

A n c a k , Söz konusu Kıbrıs olunca ele geçirene büyük avantajlar sağlayacağını bilen Putin yönetimindeki Rusya Federasyonu artık sahnededir. Kıbrıs konusunda veto hakkını kullanırken bizi değil ülkesinin Milli Hedef ve Menfaatlerini düşündüğünü de belirtmeliyim.. Zira Emperyalist ülkelerin verecekleri kararlar daima kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleşir.. Bunu da unutmamamız gerekiyor..


Kıbrıs Rum yönetimi ; Batının ve Ana ve Yavru vatanda Türklük vasfını kaybetmiş bazı gafillerin desteğiyle bundan böyle istediği gibi at oynatabileceğini ümit etmektedir...

Ey insanlıktan çıkanlar, ey vatansızlar, ey onurları olmayanlar; Ana ve Yavru Vatanda Şehitlerin sesine kulak verenlerin , Gazilerimizi bağrına basanların çığ gibi çoğalmakta olduğunu görmüyor musunuz? Ayak seslerini duymuyor musunuz?.Unutmayınız tarihten ders almadığınız takdirde acı sonu tekrar yaşayacaksınız…Zira sizler bunu hak ediyorsunuz..

Bu nedenle hiç yılmadan ,ileriyi gören Atalarımızın büyük mücadelelerle elinde bulundurmaya çalıştığı Kıbrıs Adasının önemini anlatmaya azimle devam etmeliyiz.. Neden mi?

Açıklamaya çalışayım...

Küresel güçlerin başını çeken İngiltere’nin, yirminci yüz yılın başlarında hedefinde 3B vardı.. BAKÜ,BATUM,BEYRUT..

Bu gün ise , tek kutuplu dünyaya hakim olmaya çabalayan küresel devin (ABD) , ana hedefine ulaşmak maksadıyla, kıymet kazanan bazı ara hedeflerin isimlerini sıkça telaffuz ettiğine şahit oluyoruz.. Genel bir değerlendirme yapılırsa Kafkaslar, Orta Doğu ve Uzak Doğu ekseni..Ülke bazında değerlendirme yapıldığında ise ;Türkiye, Kıbrıs, Ukrayna, Afganistan, Gürcistan ve Orta doğu üzerinden uzak doğu..

Yani Küresel gücün Kara Hakimiyet Teorisi esaslarıyla dünyayı tek elden yönetme isteği..


Hedef ülke Türkiye olduğunda onun kolu, kanadı , her şeyi olan Kıbrıs’ın da hedefte olacağı akıllardan çıkarılmamalıdır..

Nedenini dilimin döndüğünce anlatmaya çalışayım…Askerlikte “stratejik hedef; ele geçirene son derece büyük imkanlar bahşeden hedef” olarak tarif edilir..Kıbrıs’ı ele geçirmenin vereceği avantajı kitaplara sığdıramayız inanınız…Yalnız bir iki örneği sizlerle paylaşarak Kıbrıs’ın önemini açıklamaya çalışayım...

Akdeniz’de yer alan Kıbrıs’ta Küresel güçler bu güne kadar bir sonuca ulaşılamamışsa , Türk ulusunun Atalarına yaraşır mücadelesinden dolayıdır. Orta doğuyu kontrol altında tutması , petrol boru hatlarının geçtiği ( Bakü-Ceyhan- Yumurtalık ve Kıbrıs) ve dünyanın en önemli petrol sevk limanı olacağının gözlemlenmesi , önemini belirtmeye yeterlidir sanırım..Yine önemine davamla; başta Petrol ve SU olmak üzere dünyanın ihtiyaç duyduğu kaynakların büyük bir kısmı bu bölgeden sevk edileceğinden kontrol edene tabii olarak büyük imkanlar verir..İşte bu nedenlerle Türkiye ve onun ayrılmaz bir parçası olan yavru Vatan Kıbrıs, Küresel güçlerin ele geçirmeyi düşledikleri hedeflerin en başında gelmektedir..

Eski şaşaalı günlerine dönmeyi amaçlayan Rusya’nın , konu Kıbrıs gibi stratejik hedef olunca hassasiyetlerini yukarıda bir nebze açıklamaya çalıştım..
***

Gerçeklerin paylaşılarak öğrenileceğine inanan biri olarak , şimdi de sizlere iki yıl boyunca zevk ve sefayı bir tarafa bırakıp , yalnızca görev aşkıyla çalıştığım Kıbrıs’tan kısaca bahsedeyim..

Yaşam şartlarının zorluğu açısından Türkiye’nin doğusuyla bire bir örtüşen Kıbrıs’ın Akdoğan ( Lisi) mevkiinde güçlüklerle dolu iki yıl geçirdim.. Stresin ve görevin yoğun yaşandığı bölge, bizlere güzel Kıbrıs’ı gezebilme imkanı vermiyordu..Gazi Magosa’da Akdeniz’in ılık sularına iki defadan fazla elimi sokamamıştım..Tam denizdeyken “ Hudut Taburunda Kıbrıslı Rumlarla ilgili vukuat var hemen gelmelisin” şeklinde yapılan duyurular huzurla denize girme imkanımı da elimden alıyordu..


Yine görev yaptığım Kıbrıs’a ikinci kez 2005 yılında eşimle birlikte gittim..Gayem özlem duyduğum yavru vatanıma turistik gezi yapmaktı..

19 yıl geçmesine rağmen Barış Harekatında kan dökerek, şehitler vererek elde ettiğimiz başarıyı masa başında kaybetmekte olduğumuzu görerek inanın kahrolmuştum....

Barış harekatından bu yana ise 29 yıl geçmişti ve 20 yaşlarındaki Kıbrıslı Türk gençleriyle yaptığım görüşmelerde Kıbrıs’ın yakın tarihinden bir haber olduklarını tespit etmek bu kez beni yüreğimden yaralıyordu. Yavru Vatanın müdafaasını yüklenmiş emekli Türk silahlı Kuvvetleri mensubu olarak utanç duydum…

Yazıklar olsun tarihimizi unutturanlara, yazıklar olsun kadir bilmezlere, düşmanla iş birliği yapanlara yazıklar olsun…Daha ne demeli inanınız bilemiyorum..

Yine özlem duyarak gittiğim Kıbrıs izlenimlerine dönecek olursak, kafile halinde yaptığımız gezilerin ilk hedefi, ayrı bir felaketi çağrıştırıyordu sanki.. İlginizi çekeceği için açıklamayı faydalı buluyorum.. Hedef k u m a r h a n e l e r d i..Ya işte böyle dostlar..
Tabii sonunda ağırlığımızı koyarak görev yaptığımız dönemde gezemediğimiz her tarafı tetkik etme imkanını yakaladık..
Hatırlarsınız hani bundan tam 46 yıl önce 1963 yılında Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nın doktoru Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğu Rumlar tarafından Lefkoşa’da ikamet ettikleri evde kahpece ve acımasızca şehit edilmişlerdi. Bu ev dünya milletlerinin ziyaretine açık bir müze haline getirilmiş, adına da BARBARLIK MÜZESİ denilmişti.
Kıbrıs’ı ziyarete giden herkesin müze haline getirilen bu evi mutlaka ziyaret etmesi gerekir öyle değil mi?!... Ancak insanlıktan çıkmış Rumların gerçekleştirdiği vahşeti gözler önüne seren bu müzeyi ziyaret edemediğimizi üzüntüyle belirtmeliyim.
Rum’lar tarafından yapılan vahşetin, insanların gözünden kaçırılması için adeta dış güçlerle söz birliğine varmışlardı içimizde ki hainler ve vatansızlar..
Son sözün nedir derseniz inanın elim yazmaya varmıyor..Eğer biz Türk isek, ne zaman, nerede ve nelere kadir olacağımızı iç ve dış düşmanlar çok iyi bilmelidirler..…
Uyanan bir Türkiye ve onun ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs’ı kimse elimizden
a l a m ay a c a k t ı r..Bu da böyle biline…23 Kasım 2009 Antalya
En derin sevgi ve saygılarımla…
Fevzi MORAY
E.P.KD.ALBAY