“Dünyada
her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici, ilimdir,
fendir. İlim ve fen dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru
yoldan sapmaktır.” Mareşal
Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
"Köy Enstitülerinden Bugüne: Aydınlığa Kurulan
Tuzak, Geleceğe Kurulan Karanlık"
“Değerli dostlarım, aydınlığı kucaklamayı hedef
edinmiş sevgili okurlarım, bugün 17 Nisan 2025. Köy Enstitülerinin 85. kuruluş yıldönümü.
Ne büyük bir özlemi, ne büyük bir hayal kırıklığını içimizde taşıyoruz! Yüreğim
yanarak bu satırları kaleme alıyorum.
Öyle çok başlık atılabilir ki, içim parçalanarak
kaleme aldığım bu yazıya, anlatamam!
Nedeni
malumun ilamıdır! Ancak birkaç başlıkla engin görüşlerinizi beslemem gerekiyor.
Çünkü Köy
Enstitüleri yalnızca bir eğitim modeli değildi. O bir devrimdi! O, karanlığa
inat yakılan bir aydınlanma ateşiydi.
Ancak bu devrim, bir zaman sonra ihanete uğradı. O aydınlık yol, birer birer
karartıldı. İşte şimdi, hep birlikte bu yolculuğu hatırlama zamanıdır! ”
1-"Köy Enstitüleri 85 Yaşında:
Bilimin Işığını Söndürmenin Bedeli"
Birinci başlığın içini dolduralım, şimdi…
Köy
Enstitüleri, sadece bir eğitim modeli değil; bir kalkınma, bir aydınlanma
projesiydi. Anadolu’nun yoksul köylerinden alınan çocuklar, hem akademik
bilgiyle hem de yaşam becerileriyle donatılıyor, kendi köylerine öğretmen,
sağlıkçı, ziraatçı olarak dönüyorlardı. Bu sistemle amaçlanan şey, köylünün
maruz kaldığı cehaleti yenmekti. Amaç sadece okuryazarlık oranını artırmak
değil, düşünen, sorgulayan ve üreten bir nesil yetiştirmekti. Ve
bunu başarmışlardı.
Ne yazık ki,
bu başarı bazı çevreleri rahatsız etti. Bilimin ışığı, karanlığı besleyenleri
kör ederdi zaten. Onlar da o ışığı söndürmeye yeminliydiler.
2-: "Eğitimde Çöküşün Hikâyesi:
Atatürk’ten Bu Yana Süregelen İhanet Zinciri"
Atatürk'ün “Fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” hedefi, Köy Enstitülerinde hayat
bulmuştu. Ancak o büyük devrimci öldükten sonra, onun mirasına sahip çıkılması
gerekirken, tam tersine bir geri dönüş başladı.
Köy
Enstitüleri önce yıpratıldı, sonra isimleri değiştirildi, sonra birer birer
kapatıldı. Yerine gelen sistemler, ne üretim odaklıydı ne de özgür düşünceyi
teşvik ediyordu. Böylece sadece bir okul modeli değil, aynı zamanda halkın aydınlık
geleceği de kapatıldı.
Ve bugün
hâlâ bu kapanışın bedelini ödüyoruz, ne yazık ki!...
3-
: "Kapanan Sadece Okullar Değildi; Kapatılan, Bir
Milletin Umuduydu"
Cumhuriyet’in
ilk yıllarında inşa edilen eğitim politikaları, çağdaş uygarlık seviyesini
hedef alıyordu. Ancak Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla birlikte, bu yol
sistematik biçimde karartılmaya başlandı.
Bilim yerine
hurafe, eşitlik yerine ayrıcalık, sorgulama yerine itaat getirildi. Eğitim sistemi, siyasi hesaplarla
şekillendirildikçe, cumhuriyetin temel ilkeleri de birer birer yıpratıldı.
4-: "Cumhuriyetin Aydınlık
Yolculuğu Nasıl Sabote Edildi?"
Köy
Enstitülerinin kapatılması, sadece bir eğitim sistemi tercihi değildi. Bu,
doğrudan cumhuriyetin hedeflerine yönelmiş bilinçli bir saldırıydı. Aydınlıkla
karanlığın, bilgiyle cehaletin savaşında taraf belli olmuştu.
Sonrasında
gelen yıllar; ezberci, sınav odaklı, sorgulamayı reddeden bir sistemin doğuşuna
şahit oldu.
Bugün gençler
arasında derin bir umutsuzluk, öğretmenler arasında yıpranmışlık, toplum
genelinde ise bir bilinç bulanıklığı varsa, bu sürecin başladığı yer 17
Nisan 1940 değil, 1954’tür! (Eğitim Enstitülerinin Kapatılması)
5. Eğitim Üretimle El Eleydi: Köy Enstitülerinde Eşsiz Model…
Köy Enstitüleri sadece okuma yazma öğretmekle kalmadı; marangozluk,
tarım, hayvancılık, müzik, resim, drama ve halk sağlığı gibi birçok alanda
üretim temelli bir öğrenme ortamı sundu. Öğrenciler kendi okullarını inşa
ettiler, tarlalarını ekip biçtiler, kendi elektriğini üreten köy okulları
vardı. Eğitimin içeriği, hayatın tam kendisiydi. Öğrenim sürecinin her
aşamasıyla üretime katkı sağlayan bu sistem, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı
da besliyordu. Bugün özlemle andığımız şey, işte bu çok yönlü ve hayata dokunan
modeldir.
6. Bir Ülkeyi Karanlığa Götüren Suskunluk
Enstitülerin kapatılmasından sonra, bu büyük yanlışın üzerine adeta bir
suskunluk perdesi örtüldü. Yıllar boyunca ne öğretildi, ne anlatıldı.
Oysa Köy Enstitüleri sadece bir eğitim politikası değil, bir toplum
mühendisliğiydi; çağdaş, üretken, düşünen bireylerin yetişmesi için kurulmuş
devrimci bir projeydi. Bu suskunluk, sadece geçmişin değil, geleceğin de
karanlığa gömülmesiydi.
Çünkü gelecek, ancak geçmişin ışığıyla inşa edilebilirdi!.
7. ve son
başlık “Köy Enstitülerine
Sahip Çıkmak, Geleceğe Sahip Çıkmaktır.”
Her yıl 24 Kasım’da üzerine koyarak naçizane yayınlamaya çalıştığım “Öğretmenler
Günü” nedeniyle sizlerin
bilgilerinizi tazelemeye çalışmaktayım. bilirsiniz sevgili dostlarım…
Bugün hâlâ eğitimde derin eşitsizlikler, köy okullarının kapanması, fırsat
eşitsizliği gibi pek çok sorunla boğuşuyoruz.
Oysa Köy Enstitüleri gibi bir modeli sahiplenmek, bugün hâlâ mümkündür. Bu
sadece nostalji değildir; bu bir direniştir, bir umuttur. Cumhuriyet’in
temellerine, aydınlığa, bilime, emeğe, eşitliğe sahip çıkmaktır. Ve inanın, bu
ülkede hâlâ o ruhu taşıyan insanlar var.
Belki bir gün, yeniden...umutluyum, ben.
Son Söz: Aydınlığa
Hasret Kalmayalım.
Sevgili okurlarım,
Köy Enstitüleri bir hayaldi. Gerçek oldu. Sonra yok edildi. Ama o hayalin
bıraktığı izler hâlâ yüreğimizde, belleğimizde, toprağımızda yaşıyor.
Her çocuğun eşit eğitim hakkına sahip olduğu, köylünün kendi öğretmenini
yetiştirdiği, emeğin ve bilimin baş tacı edildiği o güzel günleri düşünmek,
bugüne bir umut bırakmaktır.
O hayali yeniden kurmak elimizde.
Yeter ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün o meşhur sözüne tekrar kulak verelim:
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir."
Ve unutmayalım:
Karanlık büyürken, bir kıvılcım bile çok şey değiştirir.
Ben yine umutluyum ve gençliğe güveniyorum.
Köy Enstitüleri, işte o kıvılcımın ta kendisiydi.
Bugün o kıvılcımı yeniden yakma zamanıdır.
Saygıyla, özlemle, umutla…
17 Nisan 2025’te, Köy Enstitülerinin 85. yılında…
“NE MUTLU
TÜRKÜM DİYENE”