SİBEL
EDMOND; Sibel Edmond
Türk-İran asıllı, eski FBI çevirmenlerinden, ve ABD'nin örtülü Gladyo
operasyonlarını basına sızdıran, kişi..
Eski FBI çalışanından önemli
iddialar
Eski FBI çevirmeni Sibel Edmonds, ABD’nin 11 Eylül’e
dek Taliban ve Bin Ladin’le çok sıkı ilişkileri olduğunu, bu kişiler eliyle
Türkiye üzerinden Orta Asya’da gizli bir savaş yürüttüğünü iddia etti.
FBI’da çevirmenlik yaparken, daha sonra bu kurumla yaşadığı sorunlar sonucu
işini bırakan ve o günden bu yana ABD dış politikasına ve istihbarat
örgütlerinin faaliyetlerine dair ifşaatlarda bulunan Sibel Edmonds, Mike
Malloy’un radyo programında Türkiye’yi de yakından ilgilendiren çarpıcı
iddialarda bulundu.
Edmonds’a göre ABD, 11 Eylül’e kadar Taliban ve El Kaide eliyle Orta Asya’da
gizli bir savaş yürütüyordu. Edmonds, Çin’in Sincan-Uygur bölgesinin de bu
savaşın bir parçası olduğunu ve Türkiye’nin de bu süreçte ABD tarafından
kullanıldığını öne sürdü.
Edmonds, muazzam enerji kaynaklarına sahip Orta Asya’ya yerleşmek isteyen
ABD’nin, buradaki halkların ya da Rusya ve Çin’in olası bir tepkisini önlemek
için, Türkiye’nin Türk-İslam siyaseti üzerinden burada ABD çıkarlarına uygun
düşecek bir etki yaratmasına çalıştığını söyledi. Edmonds’a göre bu doğrultuda,
ABD’nin bölgedeki savaşçıları olan El Kaide ve Taliban, Türkiye üzerinden de
denetleniyordu. Sibel
Edmonds iddiasıyla ilgili olarak şunları söyledi:
“Böylece Orta Asya’da Türk casusları, Suudi ortakları
ve Pakistan’daki müttefikleri kullanarak ABD’nin petrol sektöründeki yerini ve
Askeri Sanayi Kompleksi yatırımını ilerletmek niyetiyle küçük bir grup
tarafından on yıldan fazla sürecek yasadışı, gizli bir operasyon başladı” dedi.
“Ayrılıkçı Uygurları Taliban eğitti” iddiası
FBI’daki işinden ayrıldıktan sonra Sibel Edmonds’ın birçok konuda konuşması, “ulusal güvenlik” sebepleriyle mahkeme kararıyla yasaklanmış durumda.
FBI’daki işinden ayrıldıktan sonra Sibel Edmonds’ın birçok konuda konuşması, “ulusal güvenlik” sebepleriyle mahkeme kararıyla yasaklanmış durumda.
Edmonds,
yakın zamanda Sincan-Uygur’daki olaylarla ilgili sorulan soruları da yanıtsız
bırakmıştı.
Fakat CNN de dahil batı medyasındaki birçok gazete ve televizyon için
çalışan ünlü muhabir Eric
Margolis, Sincan’da Çin’e karşı savaşan Müslüman ayrılıkçıların, daha önce
Afganistan’daki Taliban kamplarında, CIA’nın bilgisi ve desteği dahilinde
eğitildiklerini öne sürmüştü.
Sibel Edmonds, konuşma yasağını delmek için uydurduğu ilginç bir yöntemle,
bu eğitimde bazı Türkler’in de rolü
olduğunu ima etti.
Susurluk ve Mehmet Eymür, Sincan’daki olaylarla
bağlantılı mı?
Sibel Edmonds, konuşması yasak olan konularda bazı şeylere işaret edebilmek amacıyla geçen sene ilginç bir yöntem buldu. İnternette “Sibel Edmonds Devlet Sırları Galerisi” adında bir fotoğraf galerisi oluşturan Edmonds, burada bazı kişilerin fotoğraflarını kullanarak aralarındaki bağlantılara ve olaylardaki rollerine işaret etmeye çalışıyor.
Sibel Edmonds, konuşması yasak olan konularda bazı şeylere işaret edebilmek amacıyla geçen sene ilginç bir yöntem buldu. İnternette “Sibel Edmonds Devlet Sırları Galerisi” adında bir fotoğraf galerisi oluşturan Edmonds, burada bazı kişilerin fotoğraflarını kullanarak aralarındaki bağlantılara ve olaylardaki rollerine işaret etmeye çalışıyor.
Sincan’daki olaylarla ilgili olarak galeride ilk göze çarpan isim,
sürgündeki Uygur hükümetinin başbakanı Enver Yusuf Turani. Eylül 2004’te
Vaşington’da kurulan bu hükümetin ABD tarafından finanse edildiği, Sincan’daki
olaylardan sonra yapılan haberlerle ortaya konulmuştu.
Edmonds’ın
galerisindeki bir diğer tanıdık isim, CIA’nın Ortadoğu İstasyon şeflerinden, yıllarca
Türkiye’de de yaşamış ve Türkiye kamuoyunun ismini sıkça duyduğu Graham Fuller.
ABD istihbaratı için Farsça, Türkçe ve Azerice
çeviri yapan Edmonds’ın Fuller’le birlikte çalışmış olması kaçınılmaz
görünüyor. Edmonds,
daha önce Fuller’den duyduğu öfkeyi dile getirmişti.
Ancak asıl ilgi çekici olan, Sibel Edmonds’ın Türkiye ve Susurluk’la ilgili
olarak ima ettikleri. “Susurluk’un ana aktörlerinden birkaçı da Chicago’da bulundular ve burada operasyonlarının belli
yönlerine, özellikle de Doğu Türkistan-Uygur kısmına yoğunlaştılar” diyen
Edmonds, eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’ün fotoğrafını da galerisine astı.
Hatırlanacağı
üzere Eymür, emekliliğini isteyip ABD’e gitmişti. Eymür halen ABD’de yaşıyor.
Edmonds, Eymür ve
Fuller’in fotoğraflarının yanında bir başka
tanıdık ismi daha ifşa ediyor: Susurluk kazası sırasında Türkiye’de görevli
olan Marc Grossman.
Mahkeme kararıyla
konuşamayan, eski FBI çalışanı Sibel Edmonds’ın iddiaları, gerçekliklerinin
araştırılmasını gerektirecek denli önemli.
CIA
ERDOĞAN'I NEDEN HEDEF ALDI?
Sibel Edmonds
"Uzun
süre Türkiye'de yaşadım ve Türkiye iç politikasını çok yakından takip ediyorum.
Ve doğrusu, benim "FBI muhbirlik" davamın konusu aslında "ABD-Türkiye arasındaki gizli
görüşmeleri deşifre etmem"den kaynaklanıyor.
Bu yüzden hem ABD'de ABD çıkarlarına zarar
verdiğim, hem de Türkiye'de Türkiye çıkarlarına zarar verdiğim gerekçesiyle iki
ülkede de tamamen dışlandım.
Amerikan
vatandaşları Twitter üzerinden soruyorlar,
SORU-1 "Erdoğan
hakkında düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz?"
Yazdığım
makalede bunu yapmaya çalıştım ve insanların konuyu doğru anlayabilmesi için,
ciddi bir tarihi arka plan bilgisi vermek zorunda kaldım. Amerikalı insanlar
şaşırıyor,
SORU-2-"Erdoğan
önceleri bir melekken, nasıl oldu da ABD için şimdi bir şeytan, bir düşman
haline gelebildi, bu sistem nasıl çalışıyor?"
CIA'nın
kukla hükümetler kurduğu, onları kullandığı, ve ardından bir gecede onları
nasıl yok ettikleri bilenen bir gerçek. Aynı şey Erdoğan'ın da başına
getirilmeye çalışılıyor. Ah evet, bu durum pek çok Amerikalı'ya Donald
Rumsfeld'in Saddam'la tokalaştığı o unutulmaz görüntüleri ve daha sonra gözden
düştüğünde işgal ve yok edilişini hatırlatıyor. Aynı süreç, Erdoğan'la
ilişkilerde de açıkça görülüyor.
...
SORU-3-Ve Erdoğan'ın tasfiye süreci, Gezi Parkı olayları
ile başlamış gibi görünüyor, ancak makalenizde de belirttiğiniz gibi bunun çok
daha geniş çaplı, farklı nedenleri var. Örneğin daha önce Bir Gladyo Projesi:
Fetullah Gülen röportajımızda anlattığınız gibi. Gülen'le de bağlantılı.
Peki, bu değişimin nedeni nedir? Erdoğan neden
gözden düştü?
Evet,
bütün bunlar Gülen
ve Erdoğan arasındaki kavgayla başladı. Gülen cemaati AKP'nin
hükümet olması için çok ciddi destek verdi, Erdoğan ve Gül'ün bütün bürokratları Gülen cemaatinin desteğiyle
geldi o noktalara.
Ancak burada şuna
dikkat etmek gerekiyor, Gülen sadece bir sembol. Asıl önemli olan ve
işi yapan Gülen markası. Yani,
"Gülen" markasının arkasına sığınarak iş yapılıyor ve Gülen de buna
müsaade ediyor. 1997'den sonra CIA Gülen'i oyuna dahil etti. Türkiye'nin laik kanadına göre
Gülen, Türkiye'de şeriat düzeni kurmak istiyor ve suçlarından dolayı
aranıyordu. CIA onu ABD'ye
getirdi ve ne tesadüf ki, CIA merkezinin hemen yanı başında bir eve
yerleştirdi. Gülen 15 yıldır ABD'de yaşıyor ve 20-25 milyar
dolarlık bir ağı kontrol ediyor ve kimse gerçekten bu paranın nerden geldiğini
bilmiyor.
Bu Gladyonun A planı idi.
Gülen'in
ABD dışında CIA ile birlikte açtığı okullar, camiler, medreseler birer birer
kapatılıyor çünkü bu ülkeler, Gülen cemaatinin varlığının kendi ülkelerinin
ulusal güvenliğine bir tehdit olduğunu, CIA ile ortak operasyonlarda
kullanıldığını kavradılar. Gülen cemaati ve CIA bununla kalmadı tabii ki,
Türkiye'de büyük bir medya ağı kuruldu, satın almalar yoluyla, polis
teşkilatına, hukuk ve askeri alanlara sızdılar. Ve işte bu güç ağı, yani Gülen ve CIA ortak hareketi,
Erdoğan'ı parlatarak hükümete taşıdı.
Aslında
97'de Erdoğan'ın üyesi olduğu parti, askerlerin müdahalesiyle kapatılmış,
Erdoğan hapse atılmış iken, 2002'de bu kez askerler geri adım attı, sessiz
kaldı ve Erdoğan'ın başbakan olmasına izin verdi.
SORU-4 Peki
1997-2002 arasında değişen neydi?
Evet, artık Gladyo
B planına geçilmişti, Gülen ABD'daydı artık.
Erdoğan
o sırada değişmiş, aşırı güven kazanmış, beslenmiş ve "bu imama (Gülen'e) artık boyun eğmek
zorunda değilim, halk beni seviyor" demeye başladı.
"İmam kabul etse de etmese de ben kendi
istediklerimi artık özgürce yapabilirim" diyordu. "Gülen" markasının arkasındaki CIA
vb. derin yapılara da başkaldırıydı bu.
Erdoğan'daki
bu aşırı güven sadece bir neden. Diğer bir neden de Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert tutumu,
sözünü geçirebiliyor görüntüsüydü. Türkiye'deki bütün partilere, medyaya rağmen
bunu eleştiren de Fetullah Gülen'di. Ve bu arada, bir yan not olarak şunu
söyleyeyim ki, Gülen'in
ABD'deki en büyük destekçisi de oradaki Yahudi lobisidir.
İsterseniz Google'a gidip, en
büyük Yahudi lobisi olan AIPAC'i, ya da ATC'yi "gulen aipac" yazarak
sorgulayın.
İlginç
olan, bir İslami imam olan Gülen'in,
Yahudi lobisi tarafından destekleniyor olmasıydı. Yahudi lobisi bir İslami modeli asla desteklemez oysa. Tek başına bu durum
bile, insanların Gülen hakkında şüphe duyması, soru sormaya başlaması için
yeterli bir nedendir.
Bu da
Erdoğan Gülen arasındaki kavganın ikinci nedeniydi. Yani, Yahudi lobisinin desteklediği Gülen,
Erdoğan'ın İsrail'e karşı sert çıkışlarını doğru bulmuyordu.
Ayrılık
çanları çalmaya başlamıştı. Ve ardından Suriye konusu geldi. "Türkiye, AKP hükümeti Suriye'deki muhalifleri
eğitiyor, silahlandırıyor ve bütün bunların ABD tarafından İncirlik üzerinden
yönetiliyor" iddiası vardı.
Buraya
kadar her şey yolunda gidiyordu. ABD'nin mevcut hükümetiyle Erdoğan iyi
anlaşıyordu. Esad'ın devrilmesi için gereken herşeyi yapıyorlardı. Ancak
beklenmedik birşey oldu ABD'de. Obama karşıtı derin yapılanma, Esad'a şiddet (!) uygulandığına herkesi
ikna etti, ABD müdahalesi hoş karşılanmamaya başlandı. Obama bu konudaki
desteğini yitiriyordu. Ve tam bu noktada Rusya'nın devreye girmesi, ABD'yi geri adım atmak zorunda
bıraktı.
Ve
işte tam bu sırada, Türkiye kamuoyuna da, "Esad
ile son derece iyi ilişkiler varken, muhalifler yüzünden ilişkiler
bozuldu" inancı aşılandı.
ABD geri çekilince, Erdoğan tamamen
ortada kaldı. Artık halkı arasında popüler değil, nefret edilen bir lider
olmaya başlamıştı. ABD artık verdiği sözleri tutmuyor, Erdoğan'ı tamamen yalnız
bırakıyordu ki bu da Erdoğan'ı oldukça sinirlendirmişti. Bu da üçüncü bir neden
oldu.
Bu
noktada başka bir olay patlak verdi; Gezi
Parkı olayları.
Gülen,
Erdoğan'la aralarındaki kavgada, bunu bir fırsat olarak değerlendirmek istedi.
Ve Gülen protestolara kendi cemaatinden insanları soktu. Erdoğan, başına neler
geleceğini anlamıştı. CIA ve
Gülen işe el atmış, protestolarda aktif rol oynamaya başlamıştı.
Erdoğan bunu net olarak görüyordu.
Gezi
Parkı olayları gerçek halk tarafından başlatılmış olabilirdi ancak, CIA'nın
kontrolündeki Gülen cemaati ve AKP karşıtı Türkiye'nin eski güç sahipleri, bu
fırsatı değerlendirmekte gecikmemişti. Ve eş zamanlı olarak ABD ve Avrupa
basınında Erdoğan
"diktatör"
olarak anılmaya başlandı.
Erdoğan'ın
ElKaide ile
ilişkili olduğu iddia edilmeye başlandı. Ki, ElKaide'nin de ne tür bir
operasyon olduğunu biz açıklamaya, deşifre etmeye daha önce çalışmıştık.
Erdoğan artık ElKaide'nin parasal kaynak sağlayıcıları ile bağlantılandırılmaya
çalışılıyordu. Ve bütün
bunlar, bu operasyonlar CIA tarafından
yönetiliyordu.
Soru: Peki, bütün bunlar gayet açık, anlaşılabilir ancak
benim kafama takılan soru şu, Gülen'le, daha doğrusu CIA ile Erdoğan arasında
bir sorun varsa eğer, bu sorunun nedeni nedir? CIA Türkiye'den, Erdoğan'dan ne
istiyor?
Erdoğan, AKP sadece birer sembol, tıpkı diğer
ülkelerdeki kukla hükümetler gibi, Obama gibi, George Bush gibi.
Asıl
önemli olan, bu sembolleri yönetmeye çalışan güç, yani CIA, yani
ABD Silah Sanayi.
CIA'nın yapmak istediği, söz konusu
hangi ülke ise, onu tamamen kontrol altına almak, iç ve dış politikasını
yönetmekti. Ki son derece düzgün bir şekilde çalıştı bu sistem uzun
seneler. Diledikleri kukla hükümeti getirmeyi ve uzun süre hükümette tutmayı
başardılar.
CIA'nın planı, Türkiye'yi bir model
ülke olarak kullanmak ve diğer ülkeleri de aynı şekilde hizaya getirmekti.
Ilımlı İslam projesini Orta Doğu'da uygulamaya geçirmekti. Erdoğan ve Gülen, daha doğrusu CIA
arasındaki sorun, bu planları aksatıyordu.
CIA, Erdoğan'ın
kontrolünü kaybediyordu, Bu arada Gülen'le hiçbir sorunları yoktu. Gülen
iyi bir uşak olmuştu, emirleri harfiyen uyguluyordu.
Erdoğan,
CIA ile sorunu daha da büyütmek için rest çekti. Boyun eğmeyeceğini göstermek
için, bir mesaj vermek için "milyarlarca
dolarlık silah alımlarını ABD ile değil, Çin'le yapacağım"
dedi. Tüm dünya bu reste şaşırdı.
Bu, ABD ve
NATO'nun en üst düzey kurallarından birinin ihlali anlamına geliyordu,
yapılabilecek son şeydi. İşte bu, NATO ve ABD Silah Sanayiini çileden çıkardı.
Ve
Erdoğan daha da ileri giderek, "AB'ye girmek için yıllardır
beklediklerini ve bunun gerçekleşmeyeceğini anladığını, bunun yerine Şangay
Birliği'ne katılmak
istediğini" söyledi.
Ve resmen başvuruda bulundu. Ve bu davranış yine, çiğnenebilecek en son
kurallardan biriydi. Batı için yüz senedir kukla olan Türkiye, kukla
oynatıcısına karşı, sahibine karşı isyana kalkmıştı.
Batı, zorla
kurduğu bu kukla düzenini, kolay yıktırmazdı.
İşte bunları
yaptığınızda, son kullanma tarihiniz dolmuş demektir. Kim olursanız olun artık
bitmiştir. Ve ABD'nin uygulayacağı cezanın diğer ülkeler için
ibretlik olması gerekiyordu, çünkü bu durum başkaları tarafından örnek
alınabilirdi, bu risk göze alınamazdı.
Erdoğan'a şu ihtimaller sunuldu,
tabii bunları hiçbir yerde duyamazsınız;
1) Geri adım
atacaksın. Herşeyi geri saracak, İsrail'le ilişkilerini düzeltecek, Çin'den
silah almaktan vazgeçeceksin. Şangay'dan uzak duracaksın. Gülen'den özür
dileyeceksin. Bu senin birinci seçeneğin.
2) Sessizce istifa edip
gideceksin.
Çünkü
biz hali hazırda senin yerine gelecekleri belirledik.
Şu ana kadar çalıp çırptığın paralar
varsa, onları da beraberinde götürebilirsin. Senden öncekiler de çaldı.
Paralarınla İngiltere'ye gitmene izin vereceğiz.
3) Bunları kabul
etmezsen, bizi bekle. Bu sana iki senaryo sunar;
a) Kaddafi gibi, Saddam gibi
yokedilirsin, seni Taksim meydanında, Gezi Parkı'nda öldürürüz.
b) Mübarek gibi korkak bir
şekilde teslim olabilirsin. Seni İngiltere'de bir hapishaneye atarız, yaşamının
kalanını orda sürdürürsün.
FEVZİ
MORAY İLAVESİDİR..
NE DİYORDU AMERİKA
POLİTİKACISI HENRY KİSSİNGER:
"Amerika Olarak
Biz Neden Güçlüyüz Biliyormusunuz? Bizler Aramızdaki Vatan Hainlerini
Öldürürüz.Diğer Ülkelerdeki Vatan Hainlerini İse Kahramana dönüştürüp O
Ülkelerin Üst Yönetim Kurumlarının başına getiririz"
Henry Kisssinger,Yahudi
kökenli ABD eski dış işleri bakanı:
İşte şu anda,
Erdoğan bu seçeneklerle karşı karşıya.
Bu
seçenekler Kaddafi, Saddam ve Mübarek'e sunulanlarla aynı. CIA böyle çalışıyor.
Senaryolar o kadar aynı, şaşmaz ve detaylarıyla benzer ki, insan neredeyse aynı
şeyleri tekrar tekrar görmekten sıkılıyor. Ama aynı CIA, Esad'a bu
seçeneklerden hiç birini sunmadı, Obamaya rağmen.
Ve
birkaç ay içinde kavga daha da büyüyecek.
ElKadı
ile Erdoğan'ın ilişkisi şu anda piyasaya sürülüyor ancak, ElKadı 1990
ortalarından beri FBI tarafından biliniyordu. ElKadı'nın çalışma merkezi Şikago idi ve garip
olan, Gladyo B'nin de
çalışma merkezi Şikago.
Aynı zamanda Abdullah Çatlı
da Şikago'ya geldi,
orda ona ABD'de sürekli kalma izni (Yeşil Kart) verildi, daha sonra çeşitli bölgelere
gönderildi. Mesela Azerbaycan'a, baba Aliyev'i öldürmek üzere gönderildi vs. Yani Şikago bu
işlerin merkezi, yönetim noktasıdır.
FBI, ElKadı'yı ne zaman Şikago'da sıkıştırıp da yakalamak
istese, araya CIA
giriyordu. Ve nihayet, ElKadı'ya toparlanıp Arnavutluk'a kaçması için yeterli
zaman verildi. Ve kaçınca da "hay
Allah, elimizden kaçırdık" dendi.
Bu
arada ABD onu 9-11'in para sağlayıcısı olarak her yerde deşifre ediyordu.
ABD bu kez, "onun Arnavutluk'da olduğunu biliyoruz, adresi herşeyi
elimizde, Arnavutluk hükümetinden onu resmen isteyelim" dediler. Ancak ona
Türkiye'ye geçmesi için gereken iki haftalık süreyi vermeyi de ihmal etmediler.
ABD
bu kez "hay Allah, Arnavutluk'tan da kaçırdık adamı" deyiverdi. Bu
defa Türkiye ile yazıştı ve "bu
adamı sizden istiyoruz" dedi. Türkiye tarihinde ilk defa, "pardon, aramızda böyle bir suçlu değişim anlaşması
yok. Bu adam herhangi bir suç da işlemedi burada, bu yüzden onu size veremeyiz"
dedi. Ve ABD "ah öyle
mi, tamam sorun değil" diyerek dosyayı kapattı!
ElKadı,
Azerbaycan dahil pek çok yere rahatça gidip gelen bir adam. Sadece Asya
bölgesine değil, aynı zamanda Avrupa'ya da gidiyor. Örneğin Londra'ya, iş
gezileri. Sonunda ElKadı, bir iş adamı olarak BM'ye kendisini
terörist listesinden çıkarma başvurusunda bulundu ve BM de bu başvuruyu
değerlendirip onu listeden çıkardı!
Ama ne olduysa, aniden Erdoğan'ın
oğlunun ElKadı ile fotoğrafları servis edilmeye başlandı. Bu tür haberler
yayılmaya başlandı. Ve bu haberlerin pek çoğu Gülen cemaati tarafından
servis ediliyordu. Ve
tabii ki CIA destekli MİT'ten bir grup tarafından...
Ve
çok ilginç bir nokta da şu ki, bu servis edilen haberlerin çoğu
WikiLeaks'den geliyordu. Burada kafama birşey takılıyor, acaba bunlar
WikiLeaks'de halihazırda bulunan bilgiler miydi, yoksa birdenbire, aniden
keşfedilmiş bilgiler miydi? Bu konuda şüphelerim var.
WikiLeaks,
CIA'in kontrolünde olabilir mi? Sadece bir soru.
...
Soru: Sizce Erdoğan'ın başına gelenler ,Kaddafi ve Saddam'ın
başına gelenlerle tıpatıp aynı mı olacak, yoksa biraz daha farklı bir versiyon
mu göreceğiz burada?
Türkiye,
Mısır ya da Libya'dan tamamen farklı bir ülkedir, dinamikleri çok çok
farklıdır. Öncelikle, Türk insanı gerçekten de farkındalığı yüksek bir
kitledir. Aptallar için tasarlanmış iki partili sistem, ABD'de olduğu gibi,
Türkiye'de çalışmaz. Türkiye'de çok farklı fraksiyonlar, eğilimler mevcuttur.
ABD'de olduğu gibi, yani Demokrat ve Cumhuriyetçiler arasında bir gel-git oyunu
sergileyerek halkla dilediğiniz gibi oynamanız Türkiye'de çalışmaz.
Burada bilinç düzeyi son derece yüksek bir halk
kitlesinden bahsediyoruz.
ABD'den çok farklı bir kitledir bu.
Eğitimli ve düşünen insanların olduğu bir ülkede bu kadar kolay oyunlar sergileyemezsiniz,
bu çok zordur.
Diğer bir fark da, Türk insanının aktivist yönü.
Sokaklara inen, hakları için mücadele eden bir topluluktur Türkler.
Bana
soruyorlar bazen, oyunu kime vereceksin diye. ben de "oyumu Türk halkına
vereceğim" diyorum, çünkü onlara inanıyorum, onlar kendilerine ne
olacağına kendileri karar vereceklerdir.
Türk
halkı gözünü açık tutmaya devam etmeli ve Libya'da, Mısır'da olanlardan ders
almalıdır. Bunları milliyetçi bir kişiliğim olduğu için söylemiyorum, burada
tamamen farklı tür insanlardan bahsediyoruz.
...
ABD'nin
planları Libya ve Mısır'da olduğu kadar kolay işlemeyecektir Türkiye'de.
...
Diğer bir konu da, AB meselesi. Daha önce AB'yi bir
kurtuluş olarak gören Türk insanı, AB'nin politik ve ekonomik çöküşünü görüyor. Almanların
Türkiye'deki işlere başvurduklarını, Avrupa'da işsizliğin boyutlarını görüyor.
AB'ye girmemiş olmanın bir avantaj olduğunu düşünüyorlar.
PAYLAŞALIM DOSTLAR..
YanıtlaSil