Pazar, Aralık 01, 2024

 

 Birinci bölümde "Atatürk Döneminde Eğitim: Şahlanıştan Gerilemeye Uzanan Süreç" başlığı ile  eğitim ve öğretim kurumunun  kimler tarafından geriletildiğiyle ilgili çarpıcı tespitleri sizlerle buluşturmuştum

“TÜRKİYE, BİR ZAMANLAR KÖY ENSTİTÜLERİYLE KIRSALI KALKINDIRAN ÜLKEYDİ!”
İkinci(2) Bölüm

Bu  bölümde ise  Eğitim Sektörünün karşısında olan çok daha önemli gelişmelerin adı konacaktır. Nedir  o dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca söyleyeyim.

Kırsal kesimde yaşayan ve eğitim imkânlarından yoksun olan çocuklara eğitim veren, bu öğrencileri hem akademik hem de tarımsal ve teknik konularda yetiştirerek köylere öğretmen olarak geri dönmelerini sağlayan   Köy Enstitülerinin  küresel çetenin baskılarıyla  neden,  1956 yılında KAPATILDIĞINI  tekrar hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğini bilmek hakkımızdır diye düşünüyorum.

Köy Enstitüleri’nin  kapatılma  gerekçelerine  şimdi göz atabiliriz.

1950'de Demokrat Parti'nin (DP) iktidara gelmesiyle birlikte Köy Enstitüleri’nin kapatılma sürecine hız verildi.

Enstitülerin kapatılmasıyla ilgili gerekçeler arasında, Türkiye’de bulunan  köy enstitülerinin "SOLCU" ya da "KOMÜNİST" düşüncelerin merkezi haline geldiğine dair suçlamalar dile getiriliyordu!

Kimlerin direktifiyle!?

Küresel Batının tabii ki!

Önemi nedeniyle konuyu biraz açalım!.

Yıl, 1952’yi gösterirken,  Türk Ulusunun üzerinde  oynanan  oyunların fitili NATO’ya  girişle  birlikte  ateşleniyordu!

NATO demişken NATO’ya giriş şartlarından  bahsetmezsek  olmaz.

Unutmayınız  yıl : 1952!  Küresel Batının  öne sürdüğü şartlar çok ilginç ve düşündürücü!
1-NATO’ya girmek istiyorsan  önce Kore’de savaşacaksın!  “Mealen; bu savaşta  silahlı kuvvetlerinizi insan deposu olarak kullanacağım!”

2-Türkiye’de Dini Eğitim ve Din devletine dönüşüm şartı getirilecektir!

Çünkü dönemin yeni hükümeti (DP) , enstitülerin eğitim ve öğretim anlayışını, küresel batı ile ortak olan  siyasi politikalarına  uyumsuz  görüyordu!

“Neden ACABA!”
Ünlem koyduğum deyimi   biraz açayım.


Köy Enstitüleri'nin amacı, kırsal kesimde eğitim ve kalkınmayı artırmak olsa da, toprak ağaları ( Adnan Menderes başta olmak üzere !) ve muhafazakâr çevreler  bu kurumun köylüleri bilinçlendireceğini  ve bu bilinçlenmenin köylüleri kendilerine karşı harekete geçirebileceğini düşünerek  enstitülerin varlığından rahatsızlık duyuyorlardı!

Yani mealen,  küresel çeteyle aynı dil ve düşüncede birlik halinde hareket edeceklerini beyan ediyorlardı.

Günümüzde ise  yukarıdaki  görüşü destekleyen   profesör  unvanlı  Bülent Arı,  21 Mart 2016 tarihinde Aktif Haber’de bakınız, nasıl bir açıklama yapıyor!?

Açıklamasında “Okuma Oranı Arttıkça Beni Hafakanlar Basıyor. Türkiye’nin Geleceği İçin Cahil Nesillerin Gerektiğini  Ve Daha Yararlı Olacağını”   dile getiriyordu!
Bu görüşüyle; medeniyetin kapılarını açan  Eğitim Enstitüleri’nden nefret ettiğini  televizyonlardan gözümüzün içine bakarak  söylüyordu!
21YY’da  bu görüşüyle  Prof. Dr. Bülent Arı, kamuoyunun çok büyük tepkisine neden olmuştur.
Eğitim ve öğretim camiasının yüceliğine  yakışmayacak suçlamalarına karşı aldığı cezalar,  akıl durduracak, hayal kırıklığı yaşatacak türdendir.
Bu tartışmalı ifadelerinden sonra Arı, görev yaptığı Sabahattin Zaim Üniversitesi’nden istifa etmiş ve ceza alacağı yerde  adeta ödüllendirilerek  eğitim kurumunun beyni olan YÖK’ün  Denetleme Kurulu Üyeliği'ne atanmıştır.

Anılan kişinin vukuatları bununla da sınırlı değildi. Konumuz  “ Türkiye’de Eğitim Sistemi” olunca  bu  kişinin şahsi suçlarını merak edenler arama motorundan  geniş kapsamlı bilgi alabilirler.
Ancak kısaca belirtmek gerekirse, Bülent Arı'nın akademik kariyerinin yanı sıra,  pek çok yüz kızartıcı şahsi olaylarla da  ilişkilendirildiğini  bilmenizi isterim. İkinci (2) bölümün sonu…Devam edecektir.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.


Değerli büyüklerim ve kıymetli okurlarım, ülkede akılcı eğitim ve öğretim sona erdiğinde ne demokrasi kalır ne de Atatürk’ün büyük uğraşlarla bize emanet ettiği tüm ilkeler!

 

Sessiz ve tepkisiz kalmanın sonuçlarını  aklımdan bile geçirmek istemiyorum, inanın bana.

Bu konuda , geniş kapsamlı yayınlarımı birkaç bölümde sunmak istiyorum.

Gerçekleri buluşturacağım  her  bölüm, büyük bir titizlikle çalışılarak sizlere sunulacaktır.

"Ne mutlu Türk’üm diyene!"

 

"ATATÜRK DÖNEMİNDE EĞİTİM: ŞAHLANIŞTAN GERİLEMEYE UZANAN SÜREÇ"   Birinci bölüm.                                     

   Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici, ilimdir, fendir. İlim ve fen dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır.Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk. 

Bu söz  22 Eylül 1924 tarihinde Samsun'da yapılan bir öğretmenler toplantısında bizzat  Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından söylenmiştir.  Genellikle onun eğitim ve bilime verdiği önemi vurgulayan bir ifade olarak ta tarihe geçmiştir.

 Aynı zamanda bu söz, Atatürk’ün, AKLI  esas alan bir medeniyet anlayışına bakış açısını gösteriyor.  Şimdi,  yıllardır içimizi  kanatan bir yara olan Öğretmenler Günü ve Eğitim Sistemi’nin dününe  ve günümüzdeki  uygulama esaslarına göz atma zamanıdır, diye değerlendiriyorum.

                                                           xxxx   

  Türkiye, Bir Zamanlar Köy Enstitüleriyle Kırsalı Kalkındıran Ülkeydi!”                                       

 Son yıllarda Türkiye'de eğitim sisteminin tarikatların etkisi altına girdiği ve bilimsel temellerden uzaklaşarak daha geleneksel uygulamalara yöneldiği yönünde eleştiriler artmıştır.

Bu durum, Laik Eğitim anlayışının zayıfladığı ve eğitimin dinselleştiği endişelerini beraberinde getirmiştir.

Türkiye’de Eğitim örgütümüzün  içinin, nasıl ve kimler tarafından boşaltıldığını  görmemiz için, aşağıda önemsediğim  konuların sonuçlarına   maddeler  halinde   kısaca açıklık getirmeye çalışayım.

 

Tarikatların Eğitimdeki Rolü: Önemlidir,  Bilinmeli   Ve Üzerinde Durulmalıdır!

 

Eğitim İş Sendikası Kemalpaşa Temsilciliği Başkanı Salih Topuk, 2022 yılının Aralık ayında medya kronik adlı haber sitesinde Türkiye'de eğitim sistemi içinde yer alan tarikatların çocuk istismarına  neden olduğunu belirtiyor!

Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu tarikatlarla yaptığı anlaşmaların çocukların güvenliğini tehlikeye attığını da vurguluyor!​​

 

Laiklik ve Eğitim:

 

Ayrıca Eğitim İş Genel Başkanı Kadem Özbay  ise,  18 Aralık 2023 tarihinde  Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'in Meclis Genel Kurulu'nda  Laiklik  karşıtı sözlerine  tepki gösteriyor!  

 

Prof. Dr. Esergül Balcı ise AK Parti iktidarının 2002'den itibaren din ağırlıklı eğitim politikası izlediğini, ancak 2007'ye kadar bunun belirgin olmadığını belirtiyor!

 

Balcı  sözlerine devamla , eğitim sisteminin bilimsellikten uzaklaştığını ve bu durumun Türkiye'nin Laik ve Bilimsel Eğitim anlayışından sapmaya işaret ettiğini söylüyor!​​

 

Eğitimde Dinselleşme Eleştirileri:

 

Eğitim politikası alanında uzmanlığıyla da  tanınan Prof. Dr. Esergül Balcı, 2018 yılında "Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği" başlıklı bir araştırma yayımlamıştır. Bu araştırmada, Türkiye'de tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemindeki etkileri ortaya konulmuştur. Rapora göre, Türkiye'de 2.6 milyon kişinin bir tarikatla organik bağı bulunmaktadır. ​​

 

Yine Prof. Dr. Balcı, yaptığı araştırmanın sonuçlarını kamuoyuyla paylaşırken, devletin eğitimden kademe kademe çekildiğini ve bazı bölgelerde okulların kapatıldığını açıklıyor.  

Bu durumun, yoksulluk ve sahipsizlik nedeniyle ailelerin çocuklarını tarikatlara teslim etmesine yol açtığını  önemle ifade ediyor.  Ayrıca, bu çocukların her türlü istismara açık olduğunu ve bu durumun terör kadar ciddi bir ulusal güvenlik sorunu teşkil ettiğini kamuoyuna vurguluyor!

Yine Prof. Dr. Balcı, "Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği" başlığıyla  yayımladığı  araştırmada İstanbul'da 445 tarikat ve kolunun medrese ya da Kuran kursu adı altında binlerce çocuğa eğitim verdiğini,  bu çocukların bir kısmının okul çağında bile olmadığını tespit ettiklerini de belirtiyor!

Yayımlanan   araştırmada, taşrada durumun daha vahim olduğunu, devletin eğitimden çekilmesiyle bazı bölgelerde okulların kapatıldığını  ve  yoksulluk nedeniyle ailelerin çocuklarını tarikatlara teslim ettiğine vurgu yapıyor. 

Yine Prof. Dr. Balcı, konunun hassasiyetine dayanarak  bu çocukların hangi amaçla ve nasıl kullanılacağının meçhul olduğunu ve bu durumun terör kadar ciddi bir ulusal güvenlik sorunu ve her türlü istismara açık olduklarını belirtmiştir. Birinci bölümün sonu..

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder