BU MEKTUBU DİKKATE ALIR MISINIZ ?..F.MORAY
Değerli dostlarım ve silah arkadaşlarım
(!..) aşağıda ; bir vatandaşın Türk Silahlı Kuvvetlerinin başkomutanı Necdet Özel paşaya yazdığı mektubu okuyacaksınız.. Ben dikkatle okudum ve uzun yıllar Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet vermiş bir asker olarak utanç duydum. Neden mi?
Yıllar evvel askerlik hizmetini bitirmiş
bir yedek subayın gösterdiği duyarlılığı gösteremeyen bir kuvvetin mensubu olduğum için.
Öncelikle Vatanını sevdiğine yürekten
inandığım yedek subayın uyarılarını küçümsemediğimi ,aksine yürekli
vurgulamalarından dolayı onunla iftihar ettiğimi bilmenizi isterim.
O nedenle diyorum ki, uyanın, silkinin ey
! Kutsal Asker Ocağının yıllardır ekmeğini yiyen , suyunu içen, kahrını çeken emekli
subay/ Astsubay derneğinin üyeleri !
Evinin bir köşesinde yaşamının sonunu bekleyen ve Türkiye
gerçeklerine kulaklarını tıkayan silah arkadaşlarım! Uyanın artık. Zira bu
suskunluk , duyarsızlık pek hayra alamet değildir.
Bencil düşüncelilerin baş tacı yaptığı “Ömrümüzün
sonuna geldik , ben keyfime bakar, işimi görürüm, benden sonrası tufan ne olursa olsun, umurumda değil"
deyiminin kölesi
oluyorsanız eğer, işte o zaman bu ülke yıkılıyor
, torunlarımızın istikbali kararıyor ve
atalarımızın kemikleri sızlıyor demektir.
Huzurlu ve güvenli yaşamımız için , olağan üstü mücadele vererek yoku var eden , imkansızı
gerçekleştirerek kanla sulanmış bu kutsal vatan topraklarını bizlere emanet eden Atalarımızın kemiklerini sızlatmak
var mıdır bizim kitabımızda ? Harp okullarında ettiğimiz andı nasıl bir kalemde
siler atarız anlamakta zorlanıyorum.
Değerli dostlarım, yıllardır ‘kemik kırılır ve yen içinde kalır’
şiarıyla hareket ederek TSK’nın yıpratılmaması adına amansızca mücadele
verdiğimi hepiniz bilirsiniz. Bunu neden söylüyorum. İçimizde çürük elmaların
olduğunu ve bundan sonra da olacağını bildiğim için tabii ki. Sizi bilmem ancak
bu vurdum duymazlık karşısında benim yaşam azmim her geçen gün biraz daha kırılıyor ve tahammül gücüm
azalıyor…
Bu suskunluk
ve vurdum duymazlığın götürüsü , korkarım yalnız TSK’nın yıpratılmasıyla kalmayacak,
olaylar karşısında sessizlik , tepki koyamamak Türk ulusunun da sonunu getirecektir. Ayrıca; yaklaşan hazin sonu görebilmemiz için kain
olmaya da gerek yoktur. Vatanını ve milletini seven, tarihini bilen Türk insanı , üzerimizde oynanan
oyunları görür , bilir ve gereğini canını hiçe sayarak yerine getirir diye umut
ediyorum..
Sonuç olarak;
torunlarımızın istikbali için Aydın Özdalga’nın
Genelkurmay başkanına yazdığı
mektubu şimdi sizlerle paylaşmanın
zamanıdır. Lütfen dikkatle okuyunuz..
En derin sevgi ve saygılarım ise ; üzerimizde oynanan tehlikeli oyunları
görmekle kalmayıp atalarımızın özveriyle yaptığı mücadelenin fazlasını verebilecek
olanlaradır. 24 Mayıs 2012.
Fevzi MORAY
***
VE ASTEĞMEN PAŞAYA EMRETTİ!
Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e
Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e
"açık mektup" şeklinde talimat!
Sevgili Paşam, Lafı fazla uzatmayacağım.
Türkiye’nin güneydoğu bölgesi bugün itibari ile, düşmanların saldırısı altındadır.
Bu iş Ankara’nın göbeğinde
karargah binasında oturarak olmaz.
Unutmayın, Atatürk Kurtuluş Savaşını Ankara’da oturarak değil, Kocatepe’de ordusunun başında durarak kazandı:
Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na düşmanın üzerine atlayacaktı...
Hemen üstünüzdeki karargah kıyafetini çıkartın ve manevra kıyafetinizi giyin. Daha sonra da karargahın önündeki Genelkurmay Forsunu indirin ve çantanıza koyun.
Unutmayın, Atatürk Kurtuluş Savaşını Ankara’da oturarak değil, Kocatepe’de ordusunun başında durarak kazandı:
Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na düşmanın üzerine atlayacaktı...
Hemen üstünüzdeki karargah kıyafetini çıkartın ve manevra kıyafetinizi giyin. Daha sonra da karargahın önündeki Genelkurmay Forsunu indirin ve çantanıza koyun.
Genelkurmay
Karargahındaki tüm kurmay kadronuzu da, manevra kıyafetini giydirerek, hep
birlikte uçağa binerek, Diyarbakır’a uçun.
Diyarbakır’a
varınca da Genelkurmay Forsunu 7. Kolordu Karargahındaki direğe çekin ve sadece
tek bir cümlelik açıklama yapın:
“ Misak-ı Milli sınırları içinde tek bir düşman kalmayana kadar,
buradayım “
TSK’nın var olan tüm asker ve ateş gücünü güneydoğuya yığın.
Yetmezse yedekleri, hatta benim gibi, artık askerlik çağı dışına çıkmış
kişileri de silah altına alın. Ben koşa koşa gelirim.
Bu
mücadele için hangi olanaklara ihtiyacınız varsa isteyin. Hükümet istediklerinizi
vermezse, bu millet % 50 oy verdiği hükümetten hesap
sormasını da bilir.
Düşmanla
mücadele, karargahlarda ya da karakollarda oturup, ara sıra bölgede devriye
gezerek olmaz. Olursa da, işte böyle olur ve Mehmetçik sürekli pusuya düşer.
Nasıl
ki düşman küçük gruplar halinde dağlarda gezerek yaşıyorsa, Mehmetçik de öyle yapmalı, dağlarda yaşamalı. Bir temas anında en
yakın birlikten – ki mesafe 1.000 metreyi geçmez – ve hava unsurları desteği
gelir.
Toplasan 2.000 düşmana karşı, onlar gibi
dağlarda yaşayan 20.000 asker yeter de artar bile. Sivrisinekle, tank ve topla mücadele edilmez.
Bugün gördük, düşman mayın döşeyip zırhlı araçları havaya uçurabiliyor.
Askerlik
hakkında bildiklerim Tuzla Piyade Okulunda aldığım 4 aylık eğitim, okuduğum
kitaplar ve izlediğim belgesellerle sınırlı. Bir de 30 yıldır kahrolarak izlediğim
başarısız terör mücadelesi ile gözlemlerim var.
Bu
nedenle, 40 yıllık bir piyade subayı olarak, yazdıklarıma belki de
güleceksiniz. Ama unutmayın ki, 30 yıldır bitiremediğimiz düşman ne harp okulu
mezunu, ne de harp akademisi mezunu. Düşman çok basit bir taktikle; “ Dağda
yaşa, küçük gruplar halinde gez, büyük eylem öncesi birleş ve vur - kaç “
taktiği ile bize kan kusturuyor.
Tabi
terör ile mücadelede daha iyi bir stratejiniz varsa, onu uygulayın.. Ama
bugünkü stratejide daha fazla ısrar etmeyin. Varolan strateji iflas etmiştir.
Ve
bir tavsiye... F-16’lar gece Kandil’i vurmuş ! Eğer amaç pilotlara atış eğitimi
vermek ise, bir diyeceğim yok. Yok amaç düşmanı yok etmekse, heyhayt... Daha
jetler gelmeden düşman mağaralara girer, belki bir kaç düşman ölür, hepsi bu.
Düşman
çölde çadırda yaşasa jetle vurmak doğru olurdu ama, düşman dağda ve mağarada
yaşıyor. Harcanan paraya yazık. Kandil’in çözümü ancak havadan indirilen ve
karadan Kuzey Irak’a giren birliklerin kıskaç harekatı ile olur. Tıpkı 1974’deki
Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi...
Bir
de lütfen bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonu falan vermeyin. Gün,
resepsiyon günü değil, mücadele günü.
Hayırlısıyla
düşmanı Güneydoğu’dan silip, Ankara’ya döndüğünüzde, Zafer Bayramını hep
birlikte coşkuyla kutlarız.
Saygılarımla.
Dönem
Piyade Asteğmen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder